Anılar yıkılmaz - 7

ABONE OL:google news abone ol butonu
Videoyu Aç Anılar yıkılmaz - 7
A
a

Orhan Erpek: Sadece futbol mabedi değildi. 1940’dan 1965’e kadar Eskişehir’in spor tarihi Atatürk Stadı’nda yaşandı ve doğdu. O stat, Eskişehir’de sporun doğduğu merkez. Ve bu doğuş sadece Eskişehir değil dünya çapında bir doğuştu.

Sütiş Eskişehir
Stadın yıkılması bende yıkım yarattı, beni de yıktı. Atatürk Stadı’nı tarihe gömmemiz beni çok üzdü. Böyle bir yeri sonsuza kadar yaşatmak lazımdı. Burası şehrin simgesiydi. Spor alanında simgeydi... Ben şahsen çok üzüldüm, orada bir tarihi yok ettik.
Porsuk Bulvarı’nda evine yakın bir kafede sohbet ettiğimiz 82 yaşındaki Amigo Orhan’a (Orhan Erpek) Atatürk Stadı ile ilgili anılarını sorduk. Stadın Eskişehirspor’dan önceki tarihi hakkında da bilgi veren Erpek, “Orası sadece futbol mabedi değildi. 1940’dan 1965’e kadar Eskişehir’in spor tarihi Atatürk Stadı’nda yaşandı ve doğdu” dedi.

Tarihi mekânlara gereken ilgi gösterilmiyor
Erpek, şöyle konuştu: “Ülkemizde tarihi mekânlara gereken ilgi gösterilmiyor. Sadece sporun değil bütün tarihi mekânlara ilgi gösterilmiyor. Osmanlı’dan kalan mekânlara da gereken ilgi gösterilmiyor. Atatürk Stadı da Eskişehir’de sporun doğduğu merkez. Ve bu doğuş sadece Eskişehir değil dünya çapında bir doğuştu. Atatürk Stadı sadece futbolla anlatılacak bir mabed değil. Sporun pek çok branşının Türkiye çapında yapıldığı bir yerdi. İsim yapmış, zamanın en popüler sporculara yetişti orada. Güreşte dünya şampiyonları çıktı, Avrupa şampiyonlara yetiştirdik. Bisiklet, hentbol, halter, atletizm, okçuluk, eskrim... İşte bu dalların hepsi Atatürk Stadı’ndan geçmiştir. Sonra o zamanın kulüpleri sadece futbolla uğraşmıyorlardı. Bu saydığım dallarla da mücadele ediyorlardı.”

Anılar yıkılmaz - 7

Çok üzüldüm, orada bir tarihi yok ettik
Atatürk Stadı’nın tarihe gömülmesinin kendisini çok üzdüğünü ifade eden Erpek, şöyle devam etti: “Böyle bir yeri sonsuza kadar yaşatmak lazımdı. Burası şehrin simgesiydi. Spor alanında simgeydi... Ben şahsen çok üzüldüm, orada bir tarihi yok ettik. Orası sembolik olarak yaşaması lazımdı. Tamam, stadımız yıpranmıştı, eskimişti ama yıkılıp yenisi yapılabilirdi. Örneğin Beşiktaş’ın stadı gibi... Oraya gitmesi şart mıydı? Eskişehir’in trafiğinden ne olur? Trafiği git Beşiktaş’ta gör. Fenerbahçe’nin stadı da öyle... Yok etmek için böyle bir bahane uydurdular. Benim kuşağımı çok üzdü. Bilmiyorum yeni kuşaklar ne düşünür? Oradan yetişen sporcuların hepsinin bir sembolü olabilirdi, gelecek kuşaklara aktarılırdı. Ufak başarılar değildi onlar... Bugün Türk halkının özlediği noktalara o zaman da ulaşılmıştı. Ben zaten stadın yıkılmasını kişisel olarak protesto ettim. Onun için merasimlere falan da katılmadım.”

Futbolda devrimi yapan bir şehir olarak
Erpek, şunları kaydetti: “Stadın yıkılması bende yıkım yarattı, beni de yıktı. Yıkılması değil oradan taşınması... Yıkılabilirdi, yıkılmasına karşı değilim. Restore edilmesi lazımdı. Aynı yere yapılabilirdi. Dünya çapında sporcularımızın orada neden maketleri olmasın. Olimpiyat şampiyonu olmuş İngiltere’de, onun şeyi yok... Neler neler çoğu aklıma gelmiyor. Yani orayı yaşatmamız lazımdı. Gelecek kuşaklara ‘bakın buradan böyle böyle tarihler geçti’ demeliydik. Osmanlı tarihi nasıl devre devre anlatılıyor, yazılıyor... Bu da bir tarihti. Yazılması, aktarılması gerekirdi... Futbolda devrimi yapan, başarıyı sağlayan bir şehir olarak sembolik olarak oranın restore edilerek veyahut yeniden yapılarak yaşatılması lazımdı. Çok büyük hata yapıldı orayı yok etmekle. Artık orası ebediyen unutulacak. Birkaç kuşak sonra kim hatırlayacak orayı? Belki birkaç kuşağa kalmaz... Hem Eskişehirspor’un tarihi, hem Eskişehirspor’dan önceki tarihler yaşatılabilirdi. Bunlar şehrin tarihiydi, gurur kaynaklarıydı. Sporda Eskişehir’in çok büyük bir tarihi vardı.”

Başkaldırmayı Kuvayı
Milliye’den biliyoruz

Atatürk Stadı ile ilgili anıları aktaran Erpek, zaman zaman Eskişehirspor’un felsefesine ve misyonuna da değindi. Erpek, “Başkaldırmayı Kuvayı Milliye’den biliyoruz. Bizim esas ana noktamız Kuvayı Milliye’dir. Kuvayı Milliye ruhu ve Anadolu imece felsefesi... Bizim felsefemizin amacı buydu; isyan... İstanbul’un futbola olan hegemonyasına karşı, futbol diktatörlüğüne karşı başkaldırıdır” diye konuştu.

Erpek, “İsyanda başarılı oldunuz mu” sorusunu “Hem de çok başarılı olduk... Bir kere İstanbul’un hegemonyasını sarstık. Futbolu Anadolu’ya biz getirdik. Bunu o zamanki TFF Başkanı Orhan Şeref Apak’a borçluyuz. O da bizi destekledi. Finansı da Yalçın Kılıçoğlu sağladı. Yalçın o finansı sağlamasaydı, biz o başarıyı yapabilir miydik? Sabaha kadar ESES çeksen hava...” diyerek cevapladı.

Eskişehirspor’un nasıl ve hangi şartlarda kurulduğun, amacının ve felsefesinin ne olduğu hakkında da bilgi veren Erpek, şöyle konuştu: “İşin özü 1961 Anayasa’sı benim kuşağımı ve benden öncekileri çok etkiledi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en özgür anayasasıydı. Düşünce serbest, bütün uluslararası kapılar açılmıştı. Kapılar açıldı, bütün kitaplar girdi. Bizim kuşak o bilgiyle yoğrulmuştu. 1961 Anayasa’sının verdiği o özgürlük ortamıyla... Ondan önce Battalgazi, Nasrettin Hoca felsefesiyle büyüyorduk. 1960’dan sonra dünyayı tanıdık. Dünyadaki sistemlerle tanıştı Türk halkı. Bunun da öncüsü bu 61 Anayasası oldu. Bu kültür bizi de etkilemişti. Dünyayla tanışma, dünyayı tanıma kültürü... Ondan önce Karl Marx’ın kitapları yasaktı.”

Anılar yıkılmaz - 7

Futbol diktatörlüğüne karşı başkaldırıdır
Erpek, “O dönemde başkaldırmayı mı öğrendiniz” yönündeki bir soruyu şöyle cevapladı: “Başkaldırmayı biz zaten Kuvayı Milliye’den biliyoruz. Burada özgürlüklerimiz çoğaldı. Bizim esas ana noktamız Kuvayı Milliye’dir. Kuvayı Milliye ruhu ve Anadolu imece felsefesi... Yardımlaşarak, katkıda bulunarak İstanbul’un futbola olan hegemonyasını... İstanbul çünkü Anadolu’ya yukarıdan bakıyordu. İstanbul’dan sonrasını taa Van’a kadar taşra, köylü olarak görüyorlardı. Bizim felsefemizin amacı buydu; isyan... Hegemonyaya karşı, futbol diktatörlüğüne karşı başkaldırıdır. Bu başkaldırıyı zafere ulaştırmamız için hepimizin Kuvayı Milliye ruhu ve Anadolu imece felsefesiyle kenetlendik. Özü oradan aldık... Birleşmemiz lazımdı. Bu birliktelikle bu iş oldu.”

Dikkatini çekerim! 1965’te profesyonelce yönetildik
Erpek, “Başarılı oldunuz mu” sorusunu da şu cevabı verdi: “Olduk. Hem de çok başarılı olduk... Bir kere İstanbul’un hegemonyasını sarstık. Futbolu Anadolu’ya biz getirdik. Sonra başka şehirlerde aynı yöntemleri uygulamaya başladı. Bunu da o zamanki TFF Başkanı Orhan Şeref Apak’a borçluyuz. O da bizi destekledi. Yalçın Kılıçoğlu olmasaydı futbol amatörlükten çıkmıştı, profesyoneldi artık. Bu finansı Yalçın Kılıçoğlu sağladı. Kulübün başına da ailenin CEO’su Murat İnce’yi oturttu, yönetim ona aitti. Profesyonelce yönetildik. Bugünkü gibi amatörce değil. Dikkatini çekerim 1965’te profesyonelce yönetildik. Bugün daha Türkiye’ye gelmedi bu profesyonellik... Türkiye’ye yeni yeni geliyor. Ali Koç ne yaptı? Getirdi profesyonellerini aynı fabrika yönetir gibi... Biz bunu 50 yıl önce yaptık. Bunu yapan da Yalçın...”

80 yaşındayım böyle bir halk hareketi görmedim
Erpek, şöyle devam etti: “Hep beraber yaptık. Ben tek başıma ne yapabilirim? Hepimiz aynı felsefenin peşinde koşarak, birleşerek yaptık. Herkesin bir görevi vardı, benim de bir görevim vardı. Bende onu en iyi şekilde yapmaya çalıştım, elimden geldiğince yaptım. Eksiğim, noksanım da oldu tabi... Bu tarihi bir olaydı. 80 yaşındayım böyle bir halk hareketi görmedim. Siyasal alanda da görmedim. Sporda da görmedim. Tamam, şimdi Beşiktaş, Galatasaray taraftarı çoğaldı ama bizim o günkü şartlarla bugünkü şartlar aynı değildi. Bizim zamanımızda imkânlar dardı. Motosikletle İstanbul’a gidiyorlardı... Olacak iş mi yani... Deplasman maçlarına parası olmayanlar öyle gidiyordu. Parası olanlar arada bir otobüs tutuyordu. Eskişehir halkı çok büyük fedakârlık gösterdi. Zaten fedakârlıklar olmasa bu işler olamazdı.”

Yalçın o finansı sağlamasaydı...
Yalçın Kılıçoğlu’nun Eskişehirspor’a katkısının altını özellikle çizen Erpek, sözlerini şöyle tamamladı: “Yalçın o finansı sağlamasaydı, biz o başarıyı yapabilir miydik? Sabaha kadar ESES çeksen hava... Türkiye’nin en pahalı sekiz futbolcusunu bir sezonda aldık. En iyi teknik direktörü transfer ettik. Abdullah Gegiç... Galatasaray’dan antrenmandan adam alıp getirdik. Yuvasından alıp geliyoruz. Neyle alıyoruz? Ekonomik güçle... Yalçın da gençti, bizim kuşaktı... Bize başkan olduğu zaman üniversitede talebeydi, ikinci sınıfta olması lazım. Ondan sonra o düzeyde ilgilenen, yatırım yapan iş adamı gelmedi. Futbolu profesyoneller yönetmeli, yönetim kurulları yönetmemeli. Yönetim kurulu idari olmalı, idari işlere bakmalı. Ali Koç'un yaptığı gibi... Mali işler Yalçın’a, idari işler Murat İnce’ye, futbol da Gegiç’e teslim edilmişti. Sistemli bir çalışma... Çağımıza uygun bir çalışmayla ciddi bir şekilde yönetildik. Yalçın’ın ölümüyle bu organizasyon yavaş yavaş dağıldı. Biz de çekildik zaten... Ben ve arkadaşlarım bu alemden çekildik. Beş yıl dolu dolu yaşadık. İlk yıl çıktık, ikinci yıl kör topal idare ettik, Yalçın gelinci atak yapıldı üç yıl da onunla gittik. Bir daha stadı gitmedim. Yalnız Yılmaz Sezer benim çocukluk arkadaşımdı. O kulüp başkanı oldu... Kötü duruma düşüldü, ‘çocukluk arkadaşıyız’ falan diye baskılar yapınca bir sene gittim. Çıkardık, bende bıraktım o da bıraktı. Ama benim olayım Yalçın’ın ölümüyle bitmiştir.”

Erpek, söyleşi bitip kafeden ayrılırken “Mirasımıza sahip çıkmadılar” cümlesini kurdu.
 
Ercan Kardeşler Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi