Bursa Bölge İdare Mahkemesi, “ihaleye fesat karıştırdığı” iddia edilen önceki dönem Sivrihisar Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin İlhan hakkında soruşturma izni verilmesine hükmetti.
Bursa Bölge İdare Mahkemesi, “ihaleye fesat karıştırdığı” iddia edilen önceki dönem Sivrihisar Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin İlhan hakkında soruşturma izni verilmesine hükmetti.
Mahkeme Sivrihisar Kaymakamlığınca yargılanmasına izin verilmemesi kararına karşı mevcut Sivrihisar Belediye Başkanlığınca yapılan itirazı görüştü.
“Erem İmamoğlu 560 milyar dolar parayı cebine indirmiş” diye yargısız infazlarda bulunan Saray gazetecilerini örnek alacak değiliz. Yüce mahkemeler aksi hakkında hüküm vermediği müddetçe, herkesi masum kabul etmek gerekir.
2024 yerel seçimlerinde AK Parti'nin Sivrihisar Belediye Başkan adayı da olan Hüseyin İlhan’ın, belediyenin ihalesine başkanı olduğu dernek üzerinden girerek, belediyeye ait Cumhuriyet Mahallesi’ndeki 3 iş yerinin ihalesini aldığı ileri sürülüyor.
Bursa Bölge İdare Mahkemesi Birinci İdari Dava Dairesi, Sivrihisar Kaymakamlığı’nın soruşturma izni vermediği Hüseyin İlhan’ın söz konusu iddialarla ilgili yargılanmasının önünü açtı.
Elbette Eskişehirlileri doğrudan ilgilendiren bu konudaki gelişmeleri takip edeceğiz ve mahkemenin alacağı kararı saygıyla karşılayacağız.
Yürüyüşün engellenmesi doğru bir karar
Eskişehir’de Türk-İş’e bağlı bini aşkın kamu işçisi, hükümetin sunduğu düşük zam teklifine karşı sokağa indi. Ulus Meydanı’ndan başlayan yürüyüşte, işçiler AK Parti İl Binası’na yürümek istedi ancak polis engeliyle karşılaştı.
İşçilerimizin her zaman yanındayız. Ayrıca işçiler kendilerine teklif edilen zammı beğenmeyebilirler ve barışçıl bir şekilde protesto yapma hakları vardır. En azından şu anda bu hakları bulunuyor. Yakında hakkını arayan işçilere de “terörist” derlerse şaşırmayız. Ama bu ayrı bir mesele.
Normal koşullar altında işçilerin AK Parti önüne giderek protestoda bulunma hakkı da var. Ancak çok gergin bir ortamda olduğumuz için işçinin AK Parti’ye yürümesinin engellenmesini, anlayışla karşılamak lazım.
Tabii ve mesela, “Şeriat isterük! diye böğüren birtakım tarikatlar CHP’nin önüne yürümeye kalksalar, buna izin verilir miydi yoksa izin verilmez miydi?” diye bir tartışmaya girmiyorum.
İklim yasasına katılmayanlar
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yeni iklim yasası 242 kabul oyuna karşılık 140 ret oyuyla kanunlaştı.
Söz konusu yasa günlerdir tartışılıyor. Çünkü özellikle de muhalefet kanadı bu yasanın iklim değişikliğiyle mücadele etmek için yapılmadığını, aslında AK Müteahhitlerin servetlerine servet katılmasının önünü açtığını savunuyorlardı.
Burada asıl şaşırtıcı olan, muhalefetin tenezzül edip de oylamaya katılmaması oldu. AK Parti ve MHP’nin sevgili ortakları olan DEM Partisinden 41 milletvekilinin oylamaya katılmamasına şaşırmamak lazım. Şimdi onlar kendi aralarında “Al koltuğu – ver Apoyu” pazarlıkları yapıyorlar. AK Partili Numan Kurtulmuş’un TBMM Başkanı olmasını destekleyen DEM Partisi, elbette MHP’li ve AK Partili “Yoldaş”larını üzmek istemeyecektir.
Ancak mesele oylamaya katılmaya gerek görmeyen 55 CHP’li ve 19 İYİ Partili milletvekilinin olması. Bu milletvekilleri eğer ki oylamaya katılsalar ve ret oyu verselerdi, çok eleştirdikleri iklim yasası da kanunlaşmayacaktı.
Hem CHP’nin hem de İYİ Parti’nin kamuoyuna sağlam bir açıklama yapmasını bekliyoruz.
TBMM Genel Kuruluna bir zahmet katılıp, ret oyu vermek çok mu zor geldi?
Hükümet bu kadar ezik davranmamalı
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom J. Barrack’ın Anadolu Ajansı’na verdiği “Osmanlı İmparatorluğu’ndaki millet sistemi farklı grupların merkezî sistemdeki varlıklarını yüzlerce yıl sürdürmelerine imkan verdi” demeci tepki çekti.
Şimdi Amerika’nın Büyükelçisi Türkiye’de sadece bir misafirdir. Kendisini sömürge valisi gibi gören bu adama neden Saray Hükümetinden tek bir kelime tepki gelmiyor? Amerikan Büyükelçisi’nin bizim ülkemizin nasıl yönetileceğine karışmak haddi midir? Bu güç ve cesareti nereden buluyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl yönetileceğine yine Türk Milleti karar verir. Amerika’nın bize ayar vermesi kabul edilemez.
Dışişleri Bakanlığı’nın bu kadar aciz ve ezik davranmasını da kabul edemeyiz.
Bu kendisini Türkiye’nin ve hükümetin efendisi zanneden terbiyesiz Büyükelçi’nin derhal “İstenmeyen Adam” ilan edilerek, Türkiye’den kovulması gerekir.
Twit atan 15 yaşındaki ergenler karşısında arslan kesilen AK Parti iktidarının, Amerika karşısında süt dökmüş bir kedi gibi davranmayacağını umut ediyorum.
Türkiye dünya lideri oluyor
OECD verilerine göre Türkiye yıllık yüzde 35’lik oranı ile, enflasyon konusunda dünya şampiyonu oldu. Türkiye’yi Kolombiya yüzde 5,1’le takip ederken, “Ekonomisi çöktü” denilen 3’üncü Yunanistan’da yıllık enflasyon yüzde 2,5 olarak tespit edildi.
AK Partiden önce “Türkiye” denilince bacakları tir tir titreyen Yunanistan’ın yıllık enflasyonu, bizim aylık enflasyonumuza rahmet okutuyor.
Yani OECD şampiyonu olmuş durumdayız.
Dünyada da Türkiye yüzde 47,3’lük enflasyonla Arjantin’den sonra ikinci ülke olarak karşımıza çıkıyor. Ben yakında dünya şampiyonu olacağımıza inanıyorum. Çünkü Arjantin “adam gibi” yönetiliyor ve enflasyonu hızla düşürüyor.
Nereden nereye geldiğimizi görüyor musunuz? Bütün bunları görüp de içi cız bile etmeyenlere söyleyecek bir şey bulamıyorum.
Tarihte bu hafta:
Madımak ve Başbağlar aynıdır
Bundan tam 32 yıl önce, ilk olarak 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta, daha sonra da 5 Temmuz’da Erzincan Kemaliye İlçesine bağlı Başbağlar Köyünde iki büyük katliam yaşandı. Katliamların her ikisinde de 33’er vatandaşımız hayatını kaybetti.
2 Temmuz 1993'te Sivas'ta gerçekleşen ve Türkiye tarihinin en trajik olaylarından biri olarak kabul edilen bu katliam, Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında yaşandı. Alevi kültürünü ve hoşgörüyü temsil eden bu etkinliğe katılan aydınlar, yazarlar ve sanatçılar, radikal grupların hedefi haline geldi. Saldırganlar: Olayı provoke eden gruplar, "şeriat" sloganlarıyla oteli kuşatarak yangın çıkardı
5 Temmuz 1993'te ise, Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde gerçekleşen ikinci katliam, Türkiye'nin yakın tarihindeki en acı olaylardan biridir. PKK terör örgütü tarafından düzenlenen saldırıda 33 sivil hayatını kaybetti ve köy büyük ölçüde yakıldı.
Madımak katliamını unutmadık. Ancak Başbağlar Katliamı daha az hatırlanıyor. Oysa ki 3 gün arayla gerçekleşen bu katliamları, birbirinden bağımsız ve münferit hadiseler olarak değerlendirmemek lazım.
Madımak’ta dış güçlerin kışkırttığı şeriatçı çevreler Alevi yurttaşlarımızı hedef alırken, yine dış güçler PKK vasıtasıyla Başbağlar’da Sünni yurttaşlarımızı hedef almıştı. Muhtemelen de amaç; Türkiye içinde bir Sünni – Alevi çatışması çıkartmaktı.
Tarih boyunca böyle provokasyonlarla çok karşılaştık. Son olarak bir karikatür dergisinde yayınlanan münasebetsiz bir karikatür ve akabinde bir takım çevrelerin, “Kemalistleri bu topraklardan sileceğiz” tarzı çıkışları da benzer bir provokasyonu bize hatırlattı.
Tarih, icat edilmiş en iyi erken uyarı sistemidir. Ancak biz bırakın kadim tarihimizi, üç gün önce yediğini bile unutan bir millet hâline getirildik. Dolayısıyla sürekli birbirine benzeyen gelaketleri yaşayıp duruyoruz.
Tarihten ders çıkartmayı acaba ne zaman öğreneceğiz?