Milli Savunma Bakanlığı, haftalık basın toplantısını Eskişehir 1’inci Hava Jet Üs Komutanlığında gerçekleştirildi. Toplantıyı Eskişehir basınından yalnızca ESGROUP takip etti.
Milli Savunma Bakanlığı, haftalık basın toplantısını Eskişehir 1’inci Hava Jet Üs Komutanlığında gerçekleştirildi. Toplantıyı Eskişehir basınından yalnızca ESGROUP takip etti.
Toplantıda konuşan Milli Savunma Bakanlığı sözcüsü Tuğamiral Zeki Aktürk önemli açıklamalarda bulundu. Aktürk son bir hafta içinde sınır güvenliğinden Türk Silahlı Kuvvetlerinin katıldığı NATO toplantılarına kadar önemli gelişmeleri değerlendirdi. Daha sonra soru – cevap kısmına geçildi. Aktürk’ün önemli açıklamaları da bu kısımda geldi.
Öncelikle Zeki Aktürk, konusu hiç açılmamasına karşın Filistin meselesine değindi. Aktürk Filistin’de yaşananları “Soykırım” olarak nitelendirdi ki, bu durum Türk – İsrail ilişkilerinde hükümetin geri adım atmaya niyeti olmadığı şeklinde değerlendirilmeli.
Bu arada Tuğamiral Aktürk, SAFE olarak adlandırılan Avrupa Birliği Savunma Fonu hakkındaki soruları da yanıtladı. Avrupa Birliği, özellikle Ukrayna Savaşından sonra savunma fiderlerini artırma kararı aldı. Bu amaçla 150 milyar Avroluk bir de bütçe oluşturdular. Türkiye’nin bu bütçeden pay alması hakkıdır. Ancak ve muhtemelen Yunanistan bu konuda bizim önümüze engel çıkartacak gibi gözüküyor. Tuğamiral Aktürk SAFE’den Türkiye’ye hak ettiği fonların verilse de verilmese de, Türk – AB İlişkilerinin askeri anlamda devam edeceğini vurguladı.
Bu arada geçtiğimiz günlerde TSK içinde yuvalanmış bazı FETÖ unsurlarına yapılan operasyon da gündeme geldi. Aktürk FETÖ’nün alışılmış terör örgütlerinden farklı yapılanmalara sahip olduğunu, TSK içinde kıyıda – köşede kalmış yapılanmaların keşfedilmesi durumunda operasyonların da yapıldığını belirtti. Aktürk, FETÖ’ye yapılan operasyonların, FETÖ’nün yeniden TSK içinde yuvalandığı anlamına gelmemesi gerektiğini ifade etti.
Tuğamiral Aktürk’e bir soru da ben sordum. Geçtiğimiz günlerde Milli tankımız olan Altay tanklarının zırhlarının Güney Kore’den alınacağına ilişkin, Güney Kore medyasında bir takım haberler çıkmıştı. Bu haber de yalanlanmıştı. Ancak konu güncel olduğu için Sayın Aktürk’e bu meseleyi hatırlattım. Aktürk, “Bu haber tamamıyla yalandır” dedi ve konunun üzerinde çok durmaya lüzum bile görmedi. Aktürk ayrıca Altay tanklarının ilkinin yaz aylarında teslim edileceğini, yıl sonunda ise toplam 3 tankın TSK envanterine gireceğini söyledi ki bu açıklama bende Altay’ın seri üretiminin biraz daha gecikebileceği kuşkusu da yarattı.
Albayrak bu işi başarıyor
ES TV ekranlarında konuk ettiğimiz Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş, “Soruyoruz” programında önemli açıklamalarda bulundu. ESGROUP Haber Merkezi Müdürü Tarkan Demir’le birlikte sorularımızı yanıtlayan Kesikbaş, genel olarak ülke ekonomisi üzerinde açıklamalarda bulundu ki pek iç açıcı şeyler söylemediğini de hatırlatalım. Bu güzel programı kaçıranlar için şuraya link bırakıyorum:
https://www.youtube.com/watch?v=RNvMY1brZ50&t=9s
Kesikbaş’ın ekonomi hakkındaki yorumlarının dışında Eskişehir gündemine ilişkin önemli açıklamaları da oldu. Bunlardan biri de Organize Sanayi Bölgesi ve Gemlik Limanı arasındaki demiryolu bağlantısıydı.
Söz konusu bağlantı, Eskişehirli sanayicilerin ihracatlarını katlatma potansiyeline sahip. Bu kadar önemli bir proje olmasına karşın, son 35 yıldır bu konuda hiçbir adım atılmamıştı.
Ancak AK Parti’de İl Başkanlığı makamına Gürhan Albayrak’ın gelmesiyle birlikte işler değişti. Albayrak – Celalettin Kesikbaş’ın da belirttiği gibi – tuttuğunu kopartan ve durmaksızın çalışan bir kişi. Kendisi de bir sanayici olan Albayrak’ın yaptığı çalışmaların meyve vermeye başladığını da görüyoruz.
Nitekim Gemlik – Eskişehir bağlantısının hayata geçmesi için geri sayım başladı.
Sayın Albayrak’ı biz de tebrik ederiz. AK Parti İl Başkanı olduktan sonra, Eskişehir’de bir şeyler değişmeye başladı. Albayrak’ın kendi politik kariyerinde neler hedeflediğini bilmiyorum. Ancak Eskişehir’e önemli katkılarının olduğu da su götürmez bir gerçek.
Tarihte Bu Hafta:
Devrim mi darbe mi?
Bundan tam 65 yıl önce, Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el kodu. Bu olay kimileri tarafından “27 Mayıs darbesi” olarak adlandırılırken, kimileri tarafından da “27 Mayıs İhtilali” olarak adlandırılır.
Peki 27 Mayıs bir darbe miydi, yoksa devrim mi? Bu soruyu kendimize göre yanıtlamadan evvel, 27 Mayıs’ın tarihsel arka planını değerlendirmek gerekiyor.
Öncelikle 27 Mayıs, 12 Eylül darbesinden farklı olarak askeri hiyerarşi dışında yapılmış bir müdahaledir. 38 subay tarafından idare edilen bu müdahale, demokrasinin askıya alınması ve toplumsal kutuplaşma gerekçe gösterilerek yapıldı.
Demokrat Parti iktidarının son zamanlarında “Vatan Cephesi” gibi oluşumların yapılması, muhalefete ağır darbeler indirilmesi ve basın hürriyetinin ortadan kaldırılması gibi adımların atıldığı gerçektir. Türkiye’ye çok büyük faydalar sağlayan Demokrat Parti iktidarının son zamanlarında yaptığı hataları unutmamak gerekiyor.
Öte yandan Demokrat Parti’nin bu tutumunun darbeye gerekçe olup olmaması da ayrı bir tartışma konusudur. Netice itibarıyla Demokrat Parti milli iradenin uygun görmesi neticesinde iktidara gelmişti ve zaten 27 Mayıs 1960’tan sadece bir yıl sonra, yani 1961’de ülkede genel seçimler yapılacaktı.
Olması gereken halk iradesiyle iktidara gelen Demokrat Parti’nin yine milletin karşısına çıkarak, sandıkta hesap vermesiydi.
27 Mayıs Cumhuriyet tarihindeki ilk askeri müdahaledir. Ancak Türk tarihindeki ilk müdahale değildir. 1446 yılında Yeniçeriler 2’inci Mehmet’i tahttan indirmiş, yerine de 2’inci Murat’ı yeniden tahta çıkartmışlardı. O günden 15 Temmuz 2016’ya kadar pek çok darbe ve darbe girişimi yaşadık.
27 Mayıs’ın en utanç verici yanı ise Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam edilmesi oldu.
Tabii Türkiye’nin başına gelen en güzel şeylerden biri olan 1961 Anayasasının da 27 Mayıs sayesinde olduğunu unutmayalım. Ki bu anayasadan sonra Türk ekonomisinin 1973 OPEC Krizine kadar inanılmaz bir hızla geliştiğini de kaydetmek durumundayız
Günümüzde 27 Mayıs, güncel politik kavgaların bir malzemesi olarak kullanılıyor. Bana kalırsa meseleyi tarihçi tarafsızlığıyla ele alma zamanı çoktan geldi.
Kendi değerlendirmemi de yaparak yazıma son vereyim.
Demokrat Parti Hükümeti hiç masum değildi. 1961 Anayasası da çok güzel bir anayasaydı. Ancak her ne koşulda olursa olsun darbelere karşı çıkmamız gerekiyor. Netice itibarıyla 27 Mayıs bir askeri darbeydi ve hiç olmaması gerekirdi. Hele ki idamların yapılması, aradan 65 yıl geçse de yüzümüzün utançtan kızarmasına neden oluyor.