Siyaset bilimi eğitimi alanlar bilir. Toplumda çatışma halinde olan düşüncelerin uzlaştırılması faaliyeti olarak tanımlanan siyasetin hizmete gönüllü kişilerce yapıldığını hatırlatarak girizgah yapsak sanırım doğru olur.
Siyaset bilimi eğitimi alanlar bilir.
Toplumda çatışma halinde olan düşüncelerin uzlaştırılması faaliyeti olarak tanımlanan siyasetin hizmete gönüllü kişilerce yapıldığını hatırlatarak girizgah yapsak sanırım doğru olur.
Kitabi tanımında yer alan, “Siyasetçi, parti politikasında etkin olan ya da hükümette herhangi bir görevi elinde bulunduran kişidir. Siyasetçiler, ülkeyi ve dolayısıyla insanlarını yöneten yasalar ya da politikalar önerir, destekler ve oluşturur.”
Burada anahtar kelime “uzlaşma”.
Kuşkusuz siyasetçiler mensubu oldukları partinin ideolojisi ve fikirlerinin iktidara gelmesi için çabalarlar…
Ancak demokrasinin parçası olarak uzlaşarak.
Partisi iktidarda bulunan siyasetçinin kamu kaynaklarını kullanma konusundaki yetkinliğini topluma lütufta bulunuyormuş edasıyla sunması kadar absürt bir durum olamaz.
Çünkü siyasetçi olmak bir tercihtir.
Partisinin ideolojisi ve fikirleri doğrultusunda topluma hizmet etmek, gerektiğinde en zıt görüşteki rakip parti mensuplarıyla uzlaşarak etnik, dini veya ekonomik meselelerin önünü açmak, yurttaşın yaşam konforunu ve refahını artırmak siyasetçinin en temel görevidir.
Bunu niye yazdım?
Muhtarından belediye meclis üyesine, belediye başkanından milletvekiline, bakanından cumhurbaşkanına kadar hizmet etme makamında bulunan siyasetçileri kimse bu koltuğa zorla oturtmadı.
Gönüllü olarak aday olup seçildiler ya da atandılar.
Siyasette hizmet amaçtır, lütuf değil.
Yurttaşın vergileriyle oluşan kamu kaynaklarını kendi menfaatleri doğrultusunda değil toplum için belirli planlamalar dahilinde kullanmak bulundukları makama seçilen veya getirilen siyasetçilerin görevidir.
Bunu unutmadan siyaset yapmak en kıymetli olanıdır.
Sanki kendi cebinden harcıyormuş edasıyla politik söylemlerde bulunup, yurttaşın rızasına talip olan siyasetçilere duyurulur.
Mehmet Şimşek programı duvara tosladı!
2021 Kasım ayında hiçbir dünya ülkesinin bırakın uygulamayı denemediği bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Nas” yani “faiz neden enflasyon sonuç” iktisat teorisiyle büyük çöküşe geçen Türkiye ekonomisi stagflasyon tehlikesiyle karşıya.
Yüksek faiz ve enflasyonist ekonomide durgunluk anlamına gelen bu ortamda ne olur?
Durgunluğa paralel işsizlik artar…
Yüksek enflasyona bağlı yüksek faiz nedeniyle yatırımlar durur…
Zaten kırılgan olan ekonomi en ufak bir olumsuz siyasi gelişmeyle darbe alır.
Ülkedeki yabancı sıcak para ürküp kaçar ve TL’den dolara geçerek dövize olan talebi artırır…
Artışlara karşı baskılanmak zorunda kalınan kur ile yüksek faiz sarmalına girilir…
Yurtdışından swap veya yüksek faizli “el parası” borçla ekonomi yama tutmaz…
Gelir adaletsizliğine bağlı ülkedeki gelirin yüzde 50’sini elde eden en zengin yüzde 20’lik kaymak tabaka yüksek faizlerle gelirine gelir katarken…
Üretimi yani sanayiciyi desteklemek yerine talebi kısarak enflasyonu düşürme planları suya düşer…
Kamuda tasarruf sağlamadan emekli, işçi ve memur gibi dar ve sabit gelirliler üzerine yüklenen vergi artışları bir yana…
Düşük gösterilen TÜİK rakamlarına göre emekli, asgari ücretli, memur ve işçi ücretlerine az zam yapınca yoksulluk daha da artar…
Liyakatsiz atamalar, niteliksiz eğitim sistemi ve rekabete kapalı, yandaş kayıran ihale sistemiyle sosyoekonomik doku yara alır…
Buna bir de muhalefeti yok etmeyi amaçlayan otoriterleşen siyasal iklim eklenince…
Zorla ikna edilerek Türkiye’ye getirilen Mehmet Şimşek’in hazırladığı ekonomi programı duvara tosladı.
İşin kötü tarafı…
Ekonominin düzeleceğine dair hiçbir emarenin ufukta görünmemesi.
Biraz karamsar oldu biliyorum ama…
Gerçekler acıdır, acıtır.