“Her yıl aynı tabloyu yaşıyoruz. Türkiye’nin dört bir yanından tarlalarda ve ormanlarda yangın haberleri peş peşe gelmeye başladı.”
Biçilen tarlaların ardından yakılan anızlar, yalnızca bir tarla değil, ormanlık alanları, yerleşim yerlerini, canlıları ve toprağın kendisini tehdit eder hale geliyor.
Toprağı temizlemek adına yakılan bu ateş, aslında toprağın canını alıyoruz.
Anız yangınları, sadece tarımsal alanlarla sınırlı kalmıyor.
Rüzgârla birlikte geniş alanlara sıçrayan alevler, ormanları, tarım makinelerini, enerji hatlarını, hatta insan hayatını büyük ölçüde tehdit ediyor. Bu yangınlar sonucu hem maddi kayıplar yaşanıyor hem de doğaya onarılması yıllar sürecek zararlar veriliyor.
Unutulmamalı ki:
Toprakta yaşayan mikroorganizmalar yanıyor.
Verimlilik düşüyor, erozyon artıyor.
Kuşlar, böcekler, kaplumbağalar gibi birçok canlı canlı yanarak yaşama veda ediyor.
Bu anızları yakmak yerine alternatif çözümler de üretilebildiğini unutmamak gerekir.
Peki neler yapılabilir?
Oysa tarla temizliği için anızı yakmak bir zorunluluk değil”
Toprak işleme makineleri, doğal gübreleme yöntemleri ve sürdürülebilir tarım uygulamalarıyla hem verim korunabilir hem doğa zarar görmemiş olur. Bu alışkanlığı bir an önce bırakmamız gerekiyor.”
//
Yukarıdaki satırları 12 gün önce siz değerli okurlarımla paylaşmıştım…
Bu satırlarda dile getirmek istediğim aslında yangınlara dikkat çekmekti.
Ne yazık ki Türkiye’nin dört bir yanından yangın haberleri gelmeye devam ediyor. İzmir, Sakarya, Bilecik…
Ciğerlerimiz yanıyor.
Yangın savaşçılarımız ciğerlerimize sahip çıkmak için alevlerle mücadele ediyorlar.
Bilecik’teki yangının izlerini Eskişehir’de dahi gördük…
Gökyüzümüz dumanla kaplandı…
Bazı anlar nefes dahi almakta güçlük çektik…
Ormanlarımızı hep birlikte korumalıyız…
Ormanlar bizim her şeyimiz…
Lütfen kurallara uyalım, orman yangınlarına sebep olmayalım…