Milli Mücadele fitilini ateşleyen şehir!

ABONE OL:google news abone ol butonu
Videoyu Aç Milli Mücadele fitilini ateşleyen şehir!
A
a

Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaduman Halıcı, Mondros Mütarekesi’yle birlikte Anadolu’nun stratejik olarak en önemli kentlerinden biri olan Eskişehir’in, Kurtuluş Savaşı’nın fitilini nasıl ateşlediğini, olağanüstü bir direnişle işgalden cumhuriyete giden yolu Gazeteci Mustafa Anıl Aksoy’a anlattı…

Sütiş Eskişehir

M. Anıl Aksoy’un röportajı/Prof. Dr. Şaduman Halıcı

Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaduman Halıcı, Mondros Mütarekesi’yle birlikte Anadolu’nun stratejik olarak en önemli kentlerinden biri olan Eskişehir’in, Kurtuluş Savaşı’nın fitilini nasıl ateşlediğini, olağanüstü bir direnişle işgalden cumhuriyete giden yolu Gazeteci Mustafa Anıl Aksoy’a anlattı…

Birinci Dünya Savaşı henüz sona ermiş, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti’nin önemli kentleri işgale açık hale gelmiş, başta demir yolları ve boğazlar olmak üzere birçok stratejik nokta İtilaf Devletleri’nin denetimine terk edilmişti. Nitekim mütarekenin mürekkebi kurumadan Anadolu’nun dört bir yanı İtilaf Devletleri’nin işgaline uğramaya başladı. Kendileri için stratejik öneme sahip kentleri doğrudan ele geçirmeye başlayan İtilaf Devletleri’nin öncelikli hedeflerinden birisi de demiryolu ağı ve coğrafi konumu nedeniyle, hiç şüphesiz Eskişehir oldu. İngilizler, sömürgelerinden derleyip topladığı askerlerle hiç vakit kaybetmeden Eskişehir’i işgal etti. 

**

“Eskişehir stratejik konumu ve demiryollarına sahip olması nedeniyle İtilaf Devletleri’nin ilk hedeflerinden birisi oldu”

**

Cumhuriyet Tarihçisi Prof. Dr. Şaduman Halıcı, milli mücadelenin başlangıç döneminde ikili bir iktidar olduğunu belirterek o günkü vaziyeti şu şekilde özetliyor:

“Bir tarafta İstanbul Hükümeti, diğer tarafta ise Anadolu var. Anadolu hükümeti demiyorum çünkü önce kongreler süreci var. Ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti kurulacak. 1919 yılı Eskişehir’de Ali Fuat Cebesoy’un Ankara’yla bağlantılı olarak egemen olması, özellikle Sivas Kongresi’nde Umum Kuvâ-yi Milliye Komutanı olarak atandıktan sonra bu bölgeden de sorumlu oluyor. Dolayısıyla İngiliz işgaliyle ilk karşı karşıya gelen komutanlarımızdan bir tanesi kendisi… Komutanlar burada milli mücadeleyi örgütlemeye çalışılıyorlar. Sivas Kongresi’nde alınan karar doğrultusunda Müdafaa-i Hukuk örgütlerini işlevsel hale getirip halkı milli mücadeleye çekme çabası veriyorlar. Bu çabayı verirken de İstanbul hükümeti ve bu hükümetin atadığı yerel yöneticilerle de karşı karşıya kalıyorlar.  Mesela ünlü bir Eskişehir Mutasarrıfı Hilmi Bey vakası var.”

İSTANBUL HÜKÜMETİ VE İŞ BİRLİKÇİLERİ

Prof. Dr. Halıcı, İstanbul Hükümeti’nin Eskişehir’deki gözü, kulağı olan Hilmi Bey’in Eskişehir halkından büyük tepki gördüğünü söylüyor.

“Bizim tarihimizde bazı yerel yöneticiler ya da bazı bürokratlar işgalcilerle iş birliği yapıyorlar. Daha doğrusu işgalcilerle iş birliği yapan Saray ve İstanbul Hükümeti tarafından atandıklarından dolayı o yönde politika belirliyorlar. Yerelde idareci olarak Hilmi Bey böyle bir isim. İngiliz politikası çerçevesinde bir Eskişehir’de siyasal çaba içerisine giriyor. Bu nedenle de Eskişehir halkından tepki görüyor çünkü Eskişehir halkı onun şiddet ve gayrimeşru ilişkilerinden de yılıyor.”

Eskişehir halkı Hilmi Bey’e tepki gösterirken Umum Kuvâ-yi Milliye Komutanı Ali Fuat Cebesoy ise bölgede giderek güçlenen bir figür haline geliyor. Cebesoy’un güçlenmesinin İstanbul Hükümeti’ni memnun etmediğini belirten Prof. Dr. Halıcı, Eskişehir’in stratejik öneminin bunda temel etken olduğunu ifade ediyor.

“Ali Fuat Cebesoy’un Kuvâ-yi Milliyeci olarak bu bölgede giderek güçlenmesi İstanbul Hükümetini memnun etmiyor. Çünkü Eskişehir’in stratejik konusu bunda en temel etken... Milli mücadelenin ilk örgütlendiği dönemde, askerler aslında bürokratik bağlantı itibariyle İstanbul’a da bağlılar. Henüz daha tam ayrılmamışlar. Bu çerçevede Ali Fuat Cebesoy’un görevden alındığını, burada 5.  Ordu adı altında bir ordu kurulduğunu ve Kiraz Hamdi Paşa diye bir paşanın buraya atandığını görüyoruz.  Ancak Eskişehir halkı Ali Fuat Cebesoy’a saygı duyuyor ve destekliyor. Bu nedenle Kiraz Hamdi Paşa’yı Ali Fuat Cebesoy Eskişehir’e bile sokmuyor.  Bu bize artık yavaş yavaş burada Kuvâ-yi Milliye’nin gerçek anlamda güçlendiğini gösteriyor. Tabii ki Sivas Kongresi’ne temsilci göndermesi, bu kongrede Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin tek çatı altında birleşmesi… Tüm bunlara bakınca Eskişehir halkının milli mücadele konusunda çok erken bir tarihte aslında tam bağımsızlık düşüncesine, henüz bu düşünce dillendirilmeden adapte olduğunu fark ediyoruz.” 

ÖNCE KAHRAMAN SONRA HAİN: ÇERKEZ ETHEM

Tarih 22 Haziran 1920’yi gösterdiğinde Yunanlıların genel taarruzu başlıyor. Prof. Dr. Halıcı, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bu taarruzla birlikte ‘düzenli ordu’ gerçeğini bir kez daha netleştirdiklerini ve Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra yapılacak ilk iş olarak düzenli ordunun kurulmasını hükümet programına aldıklarının altını çiziyor. Ancak, bölgedeki tek sorun Yunan taarruzu değil. Bir de Çerkez Ethem olayı var…

“Meclis açılır açılmaz düzenli ordu kararı alıyorlar çünkü bir Ethem olayı var. Ethem’in de Eskişehir’le çok ciddi bağlantısı var. Ayaklanmaları bastırıyor, askerleriyle birlikte gelip Eskişehir’de konaklıyor. Ethem’in hayatında iki dönem var. Biri ayaklanmaları bastırdığı dönem; bir de TBMM’ye karşı durduğu, isyan ettiği ve isyanın ihanete dönerek Yunanlılara sığındığı bir süreç. Bahsettiğim mayıs aylarında çok ciddi ayaklanmalar var. Yozgat, Çapanoğlu, Düzce gibi... Bu ayaklanmalar Meclis açılmadan önce, açılmasın diye başlamış, sonrasında da devam etmiş. Ethem bu ayaklanmaları bastırdıktan sonra Eskişehir’de konaklıyor. Ethem’in ganimet alması konusunda askerlerini serbest bırakması, bu askerlerin yağma, soygun, talan yapması Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından hoş karşılanmıyor. Çünkü Ethem bir Kuvâ-yi Milliyeci olarak görülüyor. Dolayısıyla onun halka yaptığı bu eziyet ister istemez İstanbul Hükümetinin ve İtilaf Devletleri’nin ‘bakın Kuvâ-yi Milliye eşkıya’ söylemlerini destekler nitelikte oluyor. Bir olumsuz yönü de orduya katılım konusunda halkı ikna edemiyorsunuz. İş gönüllülükten korkuya dönmeye başlıyor.”

BATI CEPHESİ KOMUTANI İSMET PAŞA…

Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan hemen sonra düzenli ordu kararı uygulamaya geçiliyor. Ancak ekonomik yetersizliklerden dolayı seferberlik ilan edilemiyor. Yunan taarruzundan sonra hiç olmazsa milis güçlerin düzenli ordu altında toplanması kararı Meclis’te alınıyor. Ancak Ethem ve çevresindekiler bunu kabul etmeyerek isyana başlıyor. Ethem’in istediği Gediz Taarruzu da başarılı olamayınca Batı Cephesinde yeni bir dönem başlıyor. Ali Fuat Cebesoy Batı Cephesi Komutanlığından alınarak yerine İsmet Paşa getiriliyor. İsmet Paşa, 9 Kasım 1920’de görevine başlıyor. Prof. Dr. Halıcı, İsmet Paşa’nın yolunun Eskişehir’e düşme hikayesini ve tarihimizin dönüm noktalarından olan I. İnönü Muharebesi’ni ise şöyle anlatıyor:

“9 Kasım’dan ocak başına kadar olan süre içerisinde Ethem’in ikna edilip orduya kazandırılması konusunda çok çaba var ama bu çaba olumlu sonuç vermiyor. Ethem nihayetinde 2 Ocak’ta Yunanlılarla abisi vasıtasıyla bir protokol imzalıyor ve onların tarafında yer alıyor. Burada Eskişehir ve milli mücadele açısından tarihi günleri yaklaşıyor. Ethem, Kütahya’da ayaklanıyor. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa tarafından kurulmakta olan düzenli ordu ise Eskişehir’de... Yunanın taarruzu emareleri var ve bekleniyor. Ethem ayaklanınca ordu Ethem’in üzerine yürüyor. İsmet Paşa da Kütahya’ya geliyor. Ethem ve yanındakiler Gediz’e çekilerek orduyu kendi üzerine çekiyor. Bu, ordunun Eskişehir’den uzaklaşması demek… Ordu Eskişehir’den uzaklaşırsa Ankara korumasız kalacak. Tam da planladıkları gibi, Ethem orduyu kendi üzerine çekerken 6 Ocak’ta Yunanlılar taarruza kalkıyorlar. Bizim tarihimize I. İnönü Muharebesi olarak geçen muharebe başlıyor. Batı Cephesi ordusu hemen bütün halinde Yunanlılara karşı koyamıyor çünkü Ethem’le uğraşıyorlar. Kütahya’da o zaman Albay olan İsmet Paşa, orduyu zayiat vermeden İnönü’ye doğru çekerken bir yandan da Ethem’i bertaraf ediyor. Bazı birlikleri Ethem’in üzerine bırakıp 10 Ocak’ta İnönü İstasyonu’nda oluyor. O gün Yunanlılarla ordumuz arasında göğüs göğse çarpışmalar oluyor.  Çarpışma gece yarısına kadar sürüyor ve gece karanlığında Yunanlılar, kendi anılarında da itiraf ettikleri gibi çekip gidiyorlar. 

**

“Albay İsmet’in büyük başarısı… Mustafa Kemal’in ona çok üstün bir güven duymasının temelinde bu yatıyor. Eğer biz Ethem’e karşı başarılı olmayıp, Yunan taarruzunu geri püskürtemeseydik Kurtuluş Savaşı bitmişti. Eskişehir, Kurtuluş Savaşı’nın, Milli Mücadelenin en kritik zaferini kazandı. Milli Mücadele bizim İnönü’de kazandığımız zafer ve Ethem ihanetini bertaraf etmemiz sayesinde aşılabildi.” 

**

Eskişehir sınırları içerisinde kazanılan bu zaferden sonra hiçbir şeyin eskisi olmadığını belirtiyor Prof. Dr. Şaduman Halıcı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Sevr’i kabul etmemesi ve I. İnönü Zaferi’nden sonra İtilaf Devletleri Sevr Antlaşmasında bazı değişiklikler yapmak üzere Londra Konferansı’nı toplamaya karar verdi. Prof. Dr. Halıcı, tarihçilerin bu konferansı ‘bir oyalama tekniği’ olarak gördüklerini söylüyor ve ekliyor:

“Londra Konferansı’nda Misak-ı Milliyi kabul etmediler. Çünkü Yunanlılar bu konferansa İnönü önlerine yapacakları ikinci taarruzun planlarıyla gelmişler, bu planları Britanya Başbakanı Lloyd George’a onaylatmışlar. Planı uygulamaya koymak için kredi desteğini almışlardır. İşte II. İnönü Muharebesi olarak adlandırdığımız 23 Mart’taki muharebe böyle başlar. Ve yine zafer bizimdir”

***

1 Nisan’da İsmet Paşa’nın Metristepe’de bir kayanın üzerinde oturup saat 18.30’da ‘Bozüyük yanıyor’ diye yazdığı ünlü telgrafı çektiği yer yine Eskişehir sınırlarındadır. Mustafa Kemal Paşa da ona, tarihe mıh gibi kazınacak şu cevabı yazmıştır: “Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz” demiştir. 

***

II. İnönü zaferi Eskişehir açısından da tarihi önem taşıyor. Sakarya Meydan Muharabesi’nden önce Mustafa Kemal’in isteğiyle Tekâlif-i Milliye emirlerini hatırlatan Prof. Dr. Halıcı, “Bizim tarihimizde ulusal yükümlülük olarak bu bilinir ancak muharebe sırasında ordu o kadar yoksul kalıyor ki buğday ve arpa konusunda Eskişehir ve çevre halkına da Tekalif-i Milliye emirleri yayınlanıyor. Elinde ekmeklik buğdayı ve hayvan yemi olabilecek ne varsa orduya bağışlamaları isteniyor ve Eskişehir halkı da onu bağışlıyor. Yani bu zaferin arkasında kendi boğazından kısıp orduya verdiği yardım da etkili oluyor. 

İŞGALDEN 1 GÜN ÖNCEKİ KRİTİK ZİYARET

Yeni kurulan ordunun üst üste verdiği iki muharebede yorgun düştüğünü fark eden Yunanlılar hızlı bir taarruzla Ankara’ya ulaşmak için yeniden harekete geçti. İngiliz kuvvetleri tarafından desteklenen Yunan ordusu “Yaz taarruzu” ile 13 Temmuz’da Afyon’u, 17 Temmuz’da Kütahya’yı ve 19 Temmuz’da da Eskişehir’i işgal etti.  Yunan ordusunun işgalinden yalnızca 1 gün önce Atatürk’ün Eskişehir’e geldiğini söyleyen Prof. Dr. Şaduman Halıcı, Atatürk ve İsmet Paşa’nın en ince detayına kadar düşünülen zor ve bir o kadar da riskli kararını şöyle anlatıyor:

“18 Temmuz’da Atatürk buraya geliyor. Karacahisar’da batı cephesi karargâhında İsmet Paşa ile görüşüyor ve orada bir karara varıyorlar. Ordu imha edilmesin diye Sakarya Nehri’nin doğusuna ordunun çekilmesi kararı alınıyor. Sivrihisar bölgesinde ordu toplanıyor, buradan peyderpey Alpu istasyonu da kullanılarak ordunun çekilmesi için adımlar atılıyor. Böylesine bir karar Eskişehir’i işgal altında bırakacaktır. İsmet Paşa buna dikkat çekerek ‘Meclis’te çok büyük yaygara kopacak’ dese de Mustafa Kemal ‘Ben göğüslerim’ diyor. Türk ordusu 18 Temmuz akşamı tümüyle Eskişehir merkezden çekiliyor. Yunanlılar da 19’unda Eskişehir’e giriyor.” 

19 Temmuz 1921’den itibaren Eskişehir’de Yunan işgali başlıyor. Bu süreçte Eskişehir halkı çok acı çekiyor. Yunanlılar İzmir’de ne yaptıysa Eskişehir’de de yapıyor. Yerli Ermeniler ve Rumlarla iş birliği yapması, dün kapı komşunuz olan insanların bugün karşınızda işgalci olarak kalması halkı incitiyor. Ama Yunan’ın asıl yıkımı kaçarken olacak, Eskişehir’i yakıp yıkacak. 

MİLLİ MÜCADELENİN İLK TAARRUZU ESKİŞEHİR’DEN

Milli mücadele tarihimizin ilk taarruzu da yine Eskişehir’den gerçekleşiyor. Prof. Dr. Halıcı, tarihte “Eskişehir Taarruzu” olarak adlandırılan taarruzu çok akılcı olarak nitelendiriyor.

“İsmet Paşa’nın 21 Temmuz’da yaptığı bir karşı taarruz var. Eskişehir Taarruzu olarak adlandırıyoruz biz bunu. Milli Mücadele tarihimizin ilk taarruzu ve çok akılcı bir taarruz... Çünkü Yunanlılar 19’unda Eskişehir’i aldıktan sonra rehavete kapılıyorlar. Türklerin kaçtığını düşünerek ciddi önlemler almıyorlar. Dolayısıyla bu taarruz bir baskın niteliği taşıyor ve Yunanlılar çok korkuyorlar. Ne yazık ki Eskişehir alınamıyor ama Yunanlıların yaşadığı panik sayesinde daha az zayiatla ordu Alpu’dan trenlerle Sakarya Nehri doğusuna geçebiliyor. Bu tarihe kadar yapılan 3 muharebeden bahsettik, üçü de bizim kentimiz sınırlarında.” 

“HATTI MÜDAFAA YOKTUR, SATHI MÜDAFAA VARDIR. O SATIH BÜTÜN VATANDIR!”

Tarihler 23 Ağustos 1921’i gösterdiğinde Anadolu Türk tarihinin en önemli muharebelerinden biri Sakarya’da başlar. Prof. Dr. Şaduman Halıcı, muharebe meydanını Yunan gazetecinin tasvirleriyle anlatıyor…

 “Sakarya’da ciddi bir muharebe veriliyor. 13 Ağustos’ta yürüyüş kararı alıyorlar, 14’ünde yürüyüş başlıyor. 9 gün boyunca Sakarya Nehri önlerine gelmek durumundalar. Orada Yunan Embros Gazetesi’nin muhabiri, coğrafyayı öyle güzel tanımlıyor ki: ‘su yok, bitki yok’ diyor. Dolayısıyla ikmal sorunu yaşamaya başlıyorlar. 23 Ağustos’ta Sakarya önlerine geldiklerinde gerçekten bu sorun had safhaya ulaşıyor. Yorgunluk başlıyor. 23 Ağustos’tan 2 Eylül’e kadar muharebede başarı elde edememelerini nedeni, Mustafa Kemal Paşa’nın 26 Ağustos’taki ““Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” dediği topyekun muharebedir. Karşıdaki düşmanı moral çökertme stratejisidir bu. Moralman çöküyor ve 2 Eylül’de Yunan ordusunda çekilme telaşı ve tartışması başlıyor. İşgalden kurtuluş ise Büyük Taarruz’la birlikte başlayacak ve 2 Eylül’de Türk ordusu Eskişehir’e gelecek.”

TÜRKİYE ESKİŞEHİR’İ ROL MODEL ALMALI

Prof. Dr. Halıcı, Eskişehir’i bugün de geçmişte olduğu gibi milli ruhla, Atatürk’ten aldığı misyonu sürdürmeye çalışan bir kent olarak tasvir ediyor. 

“Eskişehir, Türkiye’ye örnek bir kent… Kozmopolit bir yapısı var. Bu kozmopolit yapı arasında hiçbir tartışma olmuyor, gündeme bile gelmiyor. Çerkez, Manav, Tatar, Bulgar göçmeni, Arnavutluk’tan gelen var, Boşnak var. Ancak insanlar kendilerini Eskişehirli olarak tanımlıyorlar. Bu o kadar kıymetli bir şey ki…  Bir Cumhuriyet tarihçisi olduğum için bu benim çok dikkatimi çekiyor. Bunu ülkeye yayarsanız isteyen istediği kimliğiyle var olur ve ben Türk’üm diyebilir. Bizim Anayasa’daki tanımımız da bu. Eskişehir’i rol model alıp Türkiye’nin daha fazla birleşmesi gerekir. Bütün Türkiye’nin bu tanımla birleşmesi gerekir. Birleşirsek güçlü olabiliriz. Bunu da ben Atatürk’ün bir emaneti olarak görüyorum. Osmanlı’dan beri getirdiğimiz bir tarih var. O zaman bizim bu kardeşçe, hoşgörüyle, demokrasi içerisinde birleşmeyi savunmamız gerekiyor. O nedenle ben Eskişehir’in bütün bir ülkeye örnek olması gerektiğini düşünüyorum.” 

 

Ercan Kardeşler Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi