Eskişehir haberi: Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'in 48 yıl önce yazdığı makale bugün tekrar gündem oldu.
Gazeteci Deniz Zeyrek, Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in 48 yıl önce Akademi dergisinin
1972'de yayınlanan nüshasındaki bir makalesinde geleceğinin eğitiminin kapalı devre televizyon yayınları ve uzaktan eğitim gibi teknolojik imkanlarla şekilleneceğini anlattığını kaleme aldı.
Gazeteci Zeyrek, Sözcü Gazetesi’ndeki köşe yazısında uzaktan eğitim modelinde yaşanan aksaklıkları ve yıllar önce Yılmaz Büyükerşen’in Açıköğretim Fakültesi’ni hayata geçirmesiyle birlikte gelişen eğitim modeliyle ilgili konuyu değerlendirdi. Zeyrek Büyükerşen’in 48 yıl önce yaptığı uyarıları günümüze taşıdı. Zeyrek Türkiye’nin televizyon geçmişini hatırlatarak başladığı yazısında, Eskişehir’in bu noktada fark yarattığına dikkat çekti. Zeyrek, “Gelin biraz gerilere gidelim. Aranızda ilk televizyon yayınlarını anımsayan kesin vardır.
Ankara'da ilk kez
1968'de
500 saat yayın yapılmış ama teknik sorunlar nedeniyle sürdürülememiş. Asıl yayınlar
1970 yılında
Zafer Bayramı'nda, yani
30 Ağustos'ta başlamış ve devamında
Pazartesi, Çarşamba ve
Cuma günleri paket yayınlar gösterilmiş.
1971 yılında ilk canlı yayın
İzmir'de
Akdeniz Olimpiyatları'nı göstermek için yapılmış. Bu yayını,
Eskişehir ve
Balıkesir illerinden yapılan yayınlar izlemiş.
TRT nedeniyle televizyon yayıncılığının başkenti
Ankara olmuş ama
Eskişehir de televizyon yayıncılığında fark yaratmış” Bugün size o farkın mimarlarından söz edeceğim. Öncelikle
Figen Atalay imzasıyla
27 Kasım 1993 günü
Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan
“Duvarların dışındaki eğitim: Açıköğretim Fakültesi” başlıklı yazı dizisindeki bir anekdotu aktaracağım:
Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde
“Kapalı Devre Televizyon ile Eğitim Projesi” başlamıştı.
Akademi'de bir derslik, deneme çalışmaları için stüdyoya çevrilmişti. Stüdyonun en önemli parçası
Ankara'daki
Amerikan Pazarı'ndan satın alınan
“mini” televizyon kamerasıydı. Kamera işlevini gayet iyi yerine getirmekteydi ama bir sorunu vardı: Çok küçüktü ve oyuncak gibi görünüyordu” ifadelerine yer verdi.
ATATÜRK TELEVİZYONU
Zeyrek yazısına şöyle devam etti: “ Bir gün projeyi tanıtmak için gazeteciler stüdyoya çağrıldı. Bir yetkili,
‘gazeteciler oyuncak gibi görünen bu kamerayla dalga geçer’ endişesini dile getirdi. Projenin sorumlusu
Yılmaz Büyükerşen ve ekibi
“oyuncak gibi kamera” görüntüsünü değiştirmek ve kameraya biraz
“ciddiyet” kazandırmaya karar verdi. Önce cam elyafından bir kutu yapıldı. Ön tarafına da
AKAİ marka piknik tipi bir televizyon ekranı yerleştirildi. Üzerine de
“Atatürk Televizyonu” yazısı yapıştırıldı. O oyuncak gibi görünen kamera, televizyon ekranı ve görkemli kutusu sayesinde artık vizörü ve monitörü olan profesyonel kamera gibi görünüyordu. Projenin adı da doğal olarak
“Atatürk Televizyonu – ATV” oldu”
ESKİŞEHİR’DE İZLENMEYE BAŞLADI
“Şimdi gelelim hikayenin devamına:
ATV, kısa sürede eğitim öğretim programları vermeye başladı” diyen Zeyrek , “Ancak bir sorun çıktı. Devletin radyo ve televizyon kuruluşu
TRT,
“yasalara aykırı olduğu” gerekçesiyle
Akademi'nin ve dolayısıyla
ATV'nin yayın yapmasını engelledi.
1971'deki
12 Mart cuntasının kudretli generallerinden Eskişehir Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral
İrfan Özaydınlı ise
TRT'nin bu çabasını engellediği gibi
TRT'nin
Ankara yayınlarının
Akademi üzerinden
Eskişehir'de de izlenmesini sağladı.
1973'te
Cumhuriyet'in kuruluşunun ellinci yıldönümünde görkemli kutlamalar yapılsın diye kamu kuruluşları ile üniversitelere verilen
“kutlama ödeneği”nden
Akademi'nin payına 70 bin lira düştü.
Yılmaz Büyükerşen ve ekibi, o parayla
Fransa'dan üç adet siyah beyaz kamera, küçük bir video mikseri ve kameralar için üç adet sehpa ithal eder. Ortaya çıkan stüdyo sayesinde
“Televizyon ile Eğitim Enstitüsü” kuruldu. Kısa süre sonra
ATV,
ETV (Eğitim Televizyonu) oldu ve
ETV artık
TRT ile yarışır hale geldi.
1966'da bir yıllığına
İngiltere'ye giden, orada
“açık üniversite” tartışmalarını yakından izleyen
Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'in girişimleriyle doğan Akademi,
ATV ve
ETV derken
1982'den itibaren
“Açık Öğretim Fakültesi”ne dönüştü.
1 milyon 400 binden fazla yerli ve yabancı öğrencisiyle dünyanın
on mega üniversitesi arasına
Çin'den sonra ikinci sıraya oturdu” İfadelerine yer verdi.
EĞİTİMDE GERİLEMEK ACI DEĞİL Mİ?
Bu başarının ardında bir vizyon olduğunu vurgulayan Zeyrek şöyle devam etti: “ Bu başarının ardında bir
“vizyon” olduğu açık. O vizyonun izlerini, Akademi dergisinin
1972'de yayınlanan bir nüshasında buldum.
Prof. Büyükerşen, o dergide yayınladığı makalede uzun uzun geleceğinin eğitiminin kapalı devre televizyon yayınları ve uzaktan eğitim gibi teknolojik imkanlarla şekilleneceğini anlatmış. Makalenin sonuç bölümündeki şu cümlelere bakınca
“vizyon” derken ne demek istediğimi anlayacaksınız:
“Mevcut öğretim düzenimizin, çağımızın öğretim düzeni dışında kaldığını bir gerçek olarak kabul etmek zorundayız. Öğretimde modern teknolojiden yararlanmanın yolları bir an önce araştırmamız ve bu arada TV sistemleri ile yöntemleri üzerinde tercih yapacak çalışmaları daha fazla gecikmeden başlamamız gerekmektedir. Müezzinlerin, mevlüdhanların ve gezici vaizlerin dahi hoparlör ve teypler vasıtasıyla modern teknolojiden yararlandıkları bir ülkede üniversitelerimizin, öğretimde TV teknolojisini kullanmak ve çağdaş öğretim düzeyine çıkmak yolunda öncülük etmesini beklemek, her halde bu ülke halkının tabii bir hakkı olsa gerektir!!!” Bir tarafta
Büyükerşen'in
1971'de oyuncak gibi görünen kamerayla kurduğu
ATV, diğer tarafta AK Parti iktidarının güya
“teknoloji projesi” olan
FATİH'te çöpe giden tabletler ve milyarlarca lira… Bir tarafta
Büyükerşen'in
48 yıl önce kaleme aldığı uyarılar ile önerdiği vizyon, diğer tarafta korona salgını nedeniyle mecbur kaldığımız
“uzaktan eğitim” konusunda yaşanan büyük aksaklıklar… Teknoloji bu kadar ilerlemişken, eğitimde gerilemek ne acı değil mi?”