Frigya asıl şimdi yok oluyor!

ABONE OL:google news abone ol butonu
Videoyu Aç Frigya asıl şimdi yok oluyor!
A
a

Yukarıdaki başlığı yazarken abartıyor muyum? diye düşündüm. Ancak tarihi olaylar gösteriyor ki birçok uygarlığın yok olması, aslında arazideki suyun yok olması ile gerçekleşiyor. Çünkü su demek hayat demek. Bu yazıda da Frigya dağlık yöresinin devamını oluşturan Yukarı Sakarya Ovasında suyun yok olmaya yüz tutmasına değinmek istiyorum.

Sütiş Eskişehir
Yukarıdaki başlığı yazarken abartıyor muyum? diye düşündüm. Ancak tarihi olaylar gösteriyor ki birçok uygarlığın yok olması, aslında arazideki suyun yok olması ile gerçekleşiyor. Çünkü su demek hayat demek. Bu yazıda da Frigya dağlık yöresinin devamını oluşturan Yukarı Sakarya Ovasında suyun yok olmaya yüz tutmasına değinmek istiyorum. Bir coğrafi alanı yaşatan, yaşamın teminatı olan varlık sudur. Bu nedenle Coğrafya biliminde, içinde yaşanan bu çağa, “flüvyal ve Alluvium (alüvyon) gibi adlar verilmiştir. Çünkü dünya su sayesinde şekillendiği gibi, yaşam döngüsü de su sayesinde oluşmaktadır. Frigya uygarlığının yaşamasını ve eserlerinin şekillenerek bugünlere gelmesini sağlayan en önemli etmen de sudur. Özellikle Frigya Çayıdır (Seydi Çayı). Ancak çocukluğumun geçtiği, pınarlarından berrak sularını içtiğim, balıklarını avladığım Seydi Çayı, ne yazık ki Yukarı Sakarya Ovasından silinmek üzere. Üzülerek görüyorum ki yurdumun birçok bölge ve yöresinde benzer olaylar yaşanmakta. Sözünü ettiğim alan size çok uzak değil. Eskişehir’e sadece 40 km. Susuzluk ve kuraklık, orayı kasıp kavuruyor birkaç yıldır. Ancak tehlikenin çok uzakta olduğu düşünülmesin ve rahat bir soluk alınmasın. Eskişehir’e doğru yayılıyor çünkü. Üstelik o yörede nüfus, 40 bini bile bulmazken Eskişehir’de 1 milyona dayanmış durumda.

 Frigya asıl şimdi yok oluyor! 4.2.2023
Yukarıda haritası verilen yörede Frigya gibi Bizans, Selçuklu, Osmanlı uygarlıklarını da besleyen önemli kaynaklardan biri Seydi Çayı. Bu akarsu, özellikle orta ve aşağı havzası ile ne yazık ki 3 yıldır sudan mahrum!... Üstelik “kendi suyundan”… Bu nedenle akarsu yerine “akmayansu” demek yanlış olmasa gerek. Evet! neden böyle denmesi gerek? Bu yazıda hem nedenler hem de çözümler üzerinde durmaya çalışacağım. Diğer yöreleri de düşünerek Seydi Çayı üzerinden “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla diyeceğim”…
 
Frigya asıl şimdi yok oluyor! 4.2.2023
Seydi Çayı akarsu yatağının şu anki hali… Çevredeki ağaçlar kurumaya yüz tutmuş.

 
Sakarya Nehrinin en uzun kolunu oluşturmakta Seydi Çayı. Dağlık Frigya’dan kaynaklanan bu akarsu, yüzlerce yıldır Frigya ovasına (Yukarı Sakarya) da hayat vermekte. Eskiçağ Coğrafyacısı Strabon, Sakarya (Sangarius) nehrinin bu koluna Parthenius adıyla binlerce yıl önce değinmekte. Bazılarınca da Tanrıların suyu, Kibele akarsuyu gibi yakıştırmalarla kutsanmakta… Geçtiğimiz günlerde yöredeki köylere (mahallelere) iletilen resmi bir yazıda “mevcut suyun işletme içindeki kanalları beslemede kullanılacak olması nedeniyle Seydi Çayına takviye yapılmayacağının dikkate alınması” ifadesi yer alıyor. Bu da yöre insanını rahatsız etmişe benziyor. Daha doğrusu tartışmalardan öyle anlaşılıyor. Yanlış anlaşılmasın yazıyı yazanı suçlamak değil maksadım. Dikkatli okunduğunda son aşamaya gelmiş susuzluk karşısında bir çözüm üretme kaygısı hissediliyor yazının bütününden. Bu yazıdan önce de zaten Seydi Çayı suyunun, kendi yatağından çok uzaklara akıtılması nedeniyle orta ve aşağı havzadaki yatakta hiç su kalmamıştı. Anlaşılan yukarı havzaya da aynı sorun yayılmakta…

SON 3 YILDIR DOĞAL YATAĞA SU VERİLMİYOR
Akarsuyun doğal suyunu, kendi yatağına akıtmama anlayışını inanın anlamakta güçlük çekiyorum. Akarsuyun akarsu olmasına neden olan suyun başka alanlara yönlendirilmesinin nedenlerini anlayamıyorum inanın... Buna bazıları tarım diyor, bazıları maden… Bazıları ise baraj. Fakat bilinmiyor mu ki! Öğrenilemedi mi ki! Bu kadar iletişim kanalı olmasına karşın tekrarlıyorum öğrenilemedi mi ki! “doğa, dengesi bozulunca sizin hayatınızı da bozuyor”. Öğrenilemedi mi ki “insan olarak siz de bir canlısınız, doğanın bir parçasısınız”. Bildiğiniz gibi yerkabuğu bir sünger ve bu sünger yağışlarla, akarsularla, göllerle besleniyor. İçindeki su sayesinde izostatik dengesini koruyabiliyor. Düz mantıkla bakıldığında sünger, suyu çekecek ki size de verebilsin. Ancak son 3 yıldır orta ve aşağı Seydi Çayı havzasındaki doğal yatağa su verilmiyor.

SU SEVİYESİ HER GEÇEN GÜN DÜŞÜYOR
Akarsuyun yatağı boş. Artık içinde hareket edebiliyor, yürüyebiliyorsunuz… Kendi suyunun başka alanlara akıtılması nedeniyle vadisindeki alüvyonlar ve yeraltı suları da beslenemez duruma gelmiş. Bir başka anlatımla doğadaki “su döngüsü bozulmuş”. Ne yazık ki akarsu yatağından su alamayan çiftçiler de kuyular yoluyla yeraltı sularına yüklenmiş durumdalar. Susuzluğun “şiddetli” bir biçimde hissedilmesini engelleyen bu durum, su seviyesinin her geçen gün daha altlara düşmesine neden olmakta. Sivrihisar gibi yakın alanlarda obrukların oluşması, bir başka afetin de yaklaşmakta olduğunun göstergesi gibi... Ekonomik güçlerine göre çiftçilerin her yıl farklı derinliklerde kuyu açtırdıklarına tanık olunmakta. Bu da çiftçiler arasında eşitsizlik yaratmakta. Hatta aynı çiftçilerin, her gelen yılda daha derin kuyu kazdırdıklarına tanık olunmakta. Bu nedenle yöreden kuyucular hiç uzaklaşmamakta. Hani deseniz akarsuyun suyu fazla geliyor. Taşkınlara neden oluyor. Fazlalık kanaletlere veriliyor. Ama öyle de değil. Ne yazık ki balık, kurbağa vb. su canlılarının yaşam gerekçesi olan su, tamamıyla akarsu yatağından çekilip kuzeydeki tarlalara akıtılıyor. Sonra da sulu tarım yaptık, üretimi artırdık diye övünülüyor. Eskiden balığı bol olan akarsuyun şimdi suyu yok ki! balığı olsun…Deniyor ki iklim değişti de akarsuyun suyu kayboldu. Peki sormak gerekmez mi? Neden yukarı havzadaki yatakta az da olsa halen su var? Orta ve aşağı havzada ne oluyor da su kayboluyor? Bakıyorsunuz su sadece buharlaşıp uçmamış, birileri akarsuyun suyunu kuzeydeki arazilere pompalamış…

KÖYLÜLER NE YAPACAKLARINI ŞAŞIRMIŞ DURUMDA
Eğer sadece iklim suçluysa!... Bilindiği gibi iklim, uzun bir zaman diliminde gerçekleşen hava olaylarının ortalamaları. İklim elemanları, en az 11 yıllık rasat verilerine göre yorumlanıyor. Yörede sıcaklığın başı çektiği birçok iklim elemanının da değiştiği biliniyor. Tarihte bu durumu yaşayan canlıların tepkileri, ya yeni koşullara uyum sağlayarak direnç geliştirmek ya da göç etmek şeklinde ortaya çıkmıştır. İki yolu da başaramayanlar yok olmak zorunda kalmışlardır. Burada sormak gerekmez mi? Doğa neden değişmektedir? İklim neden değişmektedir? Bu soruya verilecek yanıtlar arasında; nüfusun hızlı artışı yanında aşırı tüketime dayanan ekonomi politikaları sayılabilir. Yörede 1980’li yıllardan başlayarak barajlar ve kanaletlerle birlikte sulak tarıma tahsis edilen araziler de artmıştır. Ancak bunları planlayan da, uygulayan da insandır. İklimin değişmesine neden olarak problemi yaratan da insan. O halde çözüm de insandadır. Özellikle de yöre insanında. Aileden başlayarak okullardan iş hayatına kadar su farkındalığı güçlü insanları yetiştiremezsek gelecekte göç etmekten başka çaremiz kalmayacak. Köylüler ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Tarımsal ürünlerini ve hayvanlarını nasıl sulayacaklarının kaygısını yaşıyorlar. Çareyi her geçen gün derinleşen kuyularda arıyorlar. Gelecekte Konya’da yaşanan Obruk afetinin burada da yaşanması muhtemel.

NE OLDU DA SON 3 YILDA KURUDU?
Aslında havzaya giren su ve çıkan su belli. Artık teknoloji de çok gelişti. Nasıl hesaplanamıyor anlayamıyorum. Yörede ekimi yapılan bitkiler, su isteklerine göre sınıflandırılabilirler. Hayvancılık ona göre düzenlenebilir. Yukarıda sözünü ettiğim resmi yazıda buna benzer önlemler sıralanmış. Bunlar olumlu gelişmeler ancak yurt geneline yayılması gereken önlemler olduğu da açık. Geleceğin çiftçilerini yetiştiren okullardaki çocuklar ve yetişkinler iklim değişikliğinin sonucu olan az ve verimli su kullanımı için eğitilebilirler. Böylece “GAP’ta olduğu gibi sadece baraj yaptık ancak sorunu çözmeye yetmedi” serzenişleri yaşanmayabilir. Disiplinlerarası çalışmalar yapılabilir. Değil midir ki Cumhuriyet, bilimdir, kültürdür, sanattır. Bu sorunun çözümün de de sadece bilimden değil sanattan kültürden de yararlanılabilir. Strabon’un kitabında yer verilen binlerce yıldır akarak çevresine hayat veren; Frig, Bizans krallarına, halklarına yaşam kaynağı olmuş Seydi Çayı, ne oldu da son 3 yılda kurudu? Neredeyse bütünüyle yok olma aşamasına geldi. Belki de haritadan silinmeye başladı!... Selçuklu sultanlarına, Osmanlı paşa ve padişahlarına yurt olmuş Yukarı Sakarya Ovası ne oldu da sarardı soldu! Çok iyi analiz edilmeli. Sorgulanmalı ve çözüme tarihi çözümler gözetilerek başlanmalıdır. Yörenin tarihte önemsendiğinin en önemli göstergesi olarak yerleşmelerin Seyitgazi, Mahmudiye, Mesudiye, Sait Halim Paşa, Abbas Halim Paşa gibi adlar aldığı asla unutulmamalıdır.

DURUM İÇLER ACISI
Son yıllarda yapılan yayınlar okunduğunda, yöredeki susuzluğun sonunda görülmeye başlandığı anlaşılmaktadır. Ancak bu durum, önemli bir gelişme olmakla birlikte çoğunlukla, çözüm önerilerine yer verilmediğine tanık olunmaktadır. Artık çözüm önerilerinden öteye, yani uygulamaya geçme zamanı geldi de geçiyor bile. Ne kadar üzücüdür ki bazı sorumluların, “hiçbir sorun yok su depolarımız yeterli” biçimindeki açıklamaları da basına yansımaktadır. Yayınların çoğunda Seydi Çayı ekosistemindeki doğal bitki ve hayvan varlığının su ihtiyacı da dikkate alınmamaktadır. Orta Seydi çayı havzasındaki köylülerle konuştuğumda hepsinin susuzluktan şikâyetçi olduklarını gördüm. Ancak şikâyetlerin odağında tarla ve hayvanlarını sulayamamak vardı. Ne yazık ki akarsuyun yok olmasıyla balık, kurbağa vb. canlılar ve bitkilerden oluşan ekosistemin yok oluşuna değinen yok. Akarsuyun estetik güzelliğine ise hiç değinilmiyor. Bazı yerlerde akarsu yatağındaki ağaç ve otların yakıldığı görülüyor. Hatta kepçe ile doldurulup set çekilen yerler var. Bu yaklaşım, korkarım akarsuyun sadece araziden değil haritadan da silinmesini hızlandırıyor. Geçmişte çevresindeki pınarlardan tertemiz suyun içilebildiği bu akarsuyun durumu içler acısı…
Frigya asıl şimdi yok oluyor! 4.2.2023
Bazı yerlerde de otlarla mücadele amacıyla yakılmış. Bundan başta ağaçlar olmak üzere diğer canlılar da zarar görmüşler. Şimdiden çöl manzaraları oluşmaya başlamış.


YAŞAMASI SAĞLANMALI
Çözüm nedir? Nerededir? Çözümün öncelikle yörede, yöre insanında olduğunu söylemek gerekir. Zaten bölge, “tarihi bir alan”. Yörede yaşamış uygarlıkların susuzluğa çeşitli çözümler ürettikleri görülüyor. Kuru tarım, sarnıçlar, göletler, bent ve arklar bunlardan bazıları… Böylece geçmişteki insanlar tasarruf ve eğitim gibi çözümler üretmişler, teknik çalışmalar yapmışlar. Örneğin yöredeki Türkiye’nin ilk Köy Enstitüsü olan Çifteler Köy Enstitüsü öğretmen ve öğrencileri de bunlardan yararlanarak arklar kazmış, bentler yapmış, su ile elektrik üretmiş ve köylüyü eğitmiş. Frig sarnıçları, havuz ve kanalları da insanın kurak iklime uyum çabasının güzel örnekleri. Böylece o dönemin insanları değişen koşullara direnç geliştirebilmiş, yaşamlarını sürdürebilmişler. Uygarlıklarını gelecek kuşaklara aktarabilmişler. Ancak bu çalışmalardaki başarının, “akarsu doğal yatağında suyun varlığını sürdürmeye” dayandığı söylenebilir. Gönül isterdi ki susuzluk ve kuraklık dönemine aşamalı geçilebilsin. Ancak iklim değişimi ve yağışların azlığı o kadar hızlı ilerlemektedir ki, fiziksel afet artıp beşeri afete dönüşmeden hızlı bir biçimde önlemler alınmalıdır. Başat çözüm yukarıdaki resmi yazının aksine Seydi Çayı suyunun, kanaletlere değil akarsu yatağına verilmesidir. Çünkü doğa; toprak, su, bitki, hayvan varlığı ile bir denge içerisinde çalışmaktadır. İnsanın müdahalesi olmasa akarsuyun yatağında su olacak, toprak-alüvyonlar ve yeraltı suyu beslenecektir. Bu durum diğer canlılara da olumlu bir biçimde yansıyacaktır. Buradaki hak mücadelesi, öncelikle doğanın hakkının alınması üzerine kurulmalıdır. Bilinmektedir ki doğadan kopan insanın da başına gelen afetler artarak sürmektedir. Bu nedenle öncelikle suyu verilerek, Seydi Çayının yaşaması sağlanmalıdır. Böylece “çevresine hayat veren eski haline” döndürülmelidir.
Kanaletlerle uzaklara su taşınan arazilerle birlikte Seydi Çayı havzasında kuru tarıma geçilmelidir. Böylece akarsu üzerindeki su talep baskısı azaltılmalıdır. Havzanın suya doygunluğu ile zamanla kanaletlere su aktarılabilir. Ancak kanaletler de hidrat adı verilen kapalı, buharlaşma ve su kaçağının azaldığı sisteme dönüştürülmelidir. Bunlar için tüm yöneticilerle birlikte etkili bir politika ve yaptırım süreci takip edilmelidir.
Frigya asıl şimdi yok oluyor! 4.2.2023
Kanaletteki yazı ne kadar anlamlı!...”susuz köye rağbet olmaz!”


ALIŞKINLARIMIZI EĞİTİM İLE DEĞİŞTİREBİLİRİZ
Sürekli halkın arasında olacak bilim insanı ve eğitimcilerden oluşan bir komisyon kurulmalıdır. Yöre halkının küçük yaştan başlayarak eğitilmesi gerekmektedir. Böylece kuraklıkla mücadele ve yeni iklim koşullarına uyumu sağlanan toplumun direnci de artacaktır. Aslında bu son maddenin uzun vadeli en etkili çözüm olduğu da ileri sürülebilir. Görüşmelerde yöredeki insanların sorunun çözümünü, dışarıdan beklediklerine tanık oldum. Sorunu politikacı ve yöneticiler çözmeli anlayışının hakim olduğunu gördüm. Doğrudur “yöneticiler sorunu teşhis etmeli ve çözüm üretmelidir”. Ancak yöre insanından başka kimsenin yöredeki soruna çözümü hayata geçirmesinin mümkün olmadığı iyi anlaşılmalıdır. Son söz olarak yöre insanının içinde olmadığı, onlar tarafından desteklenmediği hiçbir çabanın çözüm getirmeyeceği bilinmelidir. Sonuç olarak en etkili çözüm yaşantımızda, yaşam tarzımızdadır. Alışkanlıklarımızı değiştirerek doğanın yaşamasına, dolayısıyla kendi yaşantımıza katkı getirebiliriz. Alışkınlarımızı da ancak eğitim ile değiştirebiliriz. Sadece okullardaki değil ailedeki, sokaktaki, otobüsteki ve medyadaki kısaca her ortamdaki… İstiyorum! Evet istiyorum! Seydi Çayını yaşatmak istiyorum. Özlüyorum pınarlarından içtiğim tertemiz suları, balıkları, kurbağaları, kuşları yüzerek oynadığımız ebeleme oyunlarını. Çocuklarıma hatta torunlarıma da yaşatmak istiyorum. Sadece anlatarak hayran hayran anılarımı dinlemelerini değil… Onların da deneyimlemerini diliyorum. İnanıyorum, inanmak istiyorum; toplum olarak azmedersek, çaba gösterirsek yaşayan, yaşadığı kadar çevresini de yaşatan akarsuyumuza tekrar kavuşuruz. Biliyorum… Frigya’nın yok olması benzetmesi ile başladığım yazımı, ne yazık ki Seydi Çayından başlayarak tüm yurdumuzun doğal varlıklarını koruyarak yaşatabilsek…sözüyle tamamlamaya çalışıyorum. Ertuğrul Gazi’nin “insanı yaşat ki devlet yaşasın” sözünü “doğayı yaşat ki tüm canlılar yaşasın” şeklinde değiştirerek yazımı noktalıyorum.
Frigya asıl şimdi yok oluyor! 4.2.2023
Seydi Çayının eski hali böyleydi. Kendisi yaşıyor, çevresini de yaşatıyordu…

Prof. Dr. Erdoğan KAYA



 
 
Ercan Kardeşler Kuyumculuk
1000
icon
Reco Misafir 5 Şubat 2023 21:35

Umulur ki bu güzel paylaşım aynı duyarlıkta karşılık bulsun. Eminekin Gözbaş Deresi kurudu. Akarsularımız kurumadan değer bilelim. Erdoğan Hocam teşekkürler

0 0 Cevap Yaz
okuyucu 5 Şubat 2023 11:37

Bu bilgilendirici ve güzel yazı için teşekkür ederiz.

0 0 Cevap Yaz
veli karabulut 4 Şubat 2023 22:00

sn KAYA teşekkürler

0 0 Cevap Yaz
Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi