Ahmet Ataç: Eskişehirlilerin başarısı olsun!

ABONE OL:google news abone ol butonu
Videoyu Aç Ahmet Ataç: Eskişehirlilerin başarısı olsun!
A
a

Eskişehir Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, Sazova’da yapımı tamamlanamayan kültür merkezi için çağrıda bulundu. Ataç, “Biz çok ciddi bağışlar bekliyoruz. Şöyle ki bu merkezi bitirebilirsek o merkez dünyada tek engelsiz kültür merkezi olacak. Üste 600 kişilik bir konser salonu yapılacak. Bizim değil Eskişehirlinin başarısı olsun” dedi.

Sütiş Eskişehir

Eskişehir haberleri

Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, ES TV ekranlarında yayınlanan Ekstra Gündemin konuğu oldu. Ataç programda, Anadolu Gazetesi Köşe Yazarı Kerem Akyıl ve İstikbal Gazetesi Köşe Yazarı Sedat Aydoğmuş’un sorularını yanıtladı. Pandemi sürecini değerlendiren Ataç, “İki dalga halinde konuşursak tabi bu martın ortasında ilk hastalığın otaya çıkasının akabinde tahmin ediyorum bir eczacı vefatıyla başlayan bir dalgaydı. Tabi dünya için bilinmezdi COVİD-19. Zaten numaraları falan onunla ilgili. Çin’de başlamasıyla birlikte hani bu kadar yayılacağını hiç kimse düşünmüyordu. Ama yayılması bir gerçek oldu ve çok süratli oldu. Hatta İran’a geldiğinde Türkiye’de bize gelmez deniliyordu. Niye öyle diyorlardı? Türkiye şartları çok kötü de ondan mı gelmez diyorlardı? Bir gün gerçek oldu. O 3 ay ciddi bir deneyim oldu herkes için. Belediyede sadece 4-5 müdürlük çalışır durumdaydı. Herkesin geliri allak bulak oldu. Korku endişe bir tarafta. Sağlık giderleri arttı. Neticede 1 Haziran’a kadar geldi. Gerçekten ciddi bir düşüş oldu. Cumhuriyet tarihinin kazanılmış değerlerinden biri Türk tıbbının iyi bir noktada olması ve kamu eliyle olmasıydı. Hani ücretsiz, eşit ulaşma gibi kurallarla geldi. Hatta hep söylerim 1961’deki 224 yasaya bir sosyalizasyon yasası diye çıkmıştı. O yasanın mimarlarından Prof. Nusret Fikret hocaydı. Türk tıbbın çok kıymetli hocasıydı. Koruyucu hekimlik üzerine o yasa çıkmıştı. Mevcut hükümetin ben bir gün koruyucu hekimlikten söz ettiğini duymadım. Çünkü koruyucu hekimlik para etmiyor. Ama koruyucu hekimlik nedir? İnsanın hastalanmadan korunması demektir. Bunu pandemide çok iyi anladık ve kendileri de ifade etmeye başladı. Biz ağız ve diş sağlığı merkezi açtığımızda iddiamız koruyucu hekimlik üzerine çalışacağız diye. Çünkü İsveç 1990’da kamunun korumasından çıkarıldı. Ama mantık şu: Diş görünen bir organdır bakarsan ilgilenirsen bir şey olmaz diyor. Onun için zarar verirsen git özelde paranı ver öyle yaptır diyor. Ama İsveç’in ki şöyle 10 senede çocuklarda çürüğü sıfırlayacağız diye başladılar. Gerçekten 0 senede çürüğü sıfırladılar. İşte 10 yıl içinde tedaviler yapıldı. Esas koruyucu hekimlik öne çıktı. Bizim Şirintepe’deki merkezin de eğitim salonun adı Prof. Nusret Fikret salonudur. Orada gelen çocuklarımıza ilk yarım saatte koruyucu hekimliğin esasları anlatılıyor. Diş nasıl fırçalanır, ne yersen çürür gibi. Amaç şimdi bizim başladığımız dönemde- sene önceki 10 çocuğu çevir 9’unun dişi çürüktür. Ama bizim arşivlerimizde artık ona bakaya bakacağız. Bizim sistemde okullardan geliyor çocuklar. 4’üncü sınıftan başlıyoruz. Orada da karışık bir dişlenme olduğu için anneler çok meraklıdır, dişlerine bakarlar çocuklarının elinden tutup götürür. Bizim nesiller ağız ve diş sağlığı açısından kayıp nesilerdir” dedi.

KURALLARI HİÇE SAYARSAK CEREMESİNİ ÇEKERİZ
Pandemi sürecini ekonomi açısından değerlendiren Ataç, “Biz kiraları ödüyoruz ama alacağımız kiraları almıyorduk. Çünkü mücbir sebep. Her zaman olan bir şey yok. Ama kendi kiralarımız ödedik. Bu ciddi bir kriz oluyor tabi. Dengesizlik oluyor, gelirden çok gideriniz oluyor. Mevcut bir ekonomik kriz vardı zaten. Pandemi de tuzu biberi oldu. Bugün bakıyorsunuz çok zorda olan gruplar var. Herkes zorda ama bazıları cidden işi kollarıyla ilgili mesela okul servisleri, kantinciler, kırtasiyeciler. Tepebaşı hizmet sektörü olduğu için otel sahipleri, kafe, restoran sahipleri. Hizmet sektörünün tamamı. Eskişehir’in ekonomisi öğrenciye dayalı bir ekonomi. Bu yüzde 20-25’idir. O da öğrencinin geliş gidiş trafiğiyle ilgili. Buradan artık B planının olması lazım. Öğrenci gelmedi ne olacak? B planı olmalı şehir olarak. Bununla ilgili çalışmaların başlaması lazım. ETO, ESO ve belediyeler toplanıp tartışma yapılması lazım. Yani demek ki tek plana bağlı kalmayacaksın. Şehrin geleceği açısından farklı planlarının olması lazım. Şimdi tabi çok sıkıntı çekiyorlar. Görüşmek istiyorlar. Görüşsek lafta kalacak. Yapabileceğimiz bir şey yok. Hangi branştaki meslek dalını rahatlatalım. O ilk 3 ayda berberler kuaförler çok sıkıntı yaşadı onlara destek çıktık başka gruplar oldu onlara destek çıktık. Ama nereye kadar? Hükümetinde bu COVİD esnasında yaptığı tek şey erteleme oldu. Vergi ertelendi, kira ertelendi. Ama bu birikiyor daha kötü çıkıyor esnafın karşısına. Sen onu ortadan kaldırabiliyor musun? O zaman bir yararı olur. Kaldırıp da vergiyi kirayı ertelemenin bir faydası yok ki. Doğalgazı erteledin. Gelecek 3 ayı isteyecek. Yapılan bir şey yok. Sadece bir anlık rahatlatma yapılıyor. 1 Haziran bana göre çok ilginç. Kalan sağlar bizim olsun. Resmen sürü bağışıklığı. Hani 1 Haziran’da sen AVM’leri açarsan bugünlere gelineceği çok belliydi. Bakın bir yerde okudum. Ayasofya’nın açılışında illerden giden otobüslerle gidenler birleşti sonra dağıldılar. AK Parti milletvekili bin 500 kişilik düğün yapıyor. Sonra da bir şey yok deniliyor. Bunlar eleştiri. CHP’li de yapsa kötü. Bir iftira değil. ABD’de bakıyorsun ki 2 şey çok tehlikeli, artırıyor diyor. Bir restoranlar, iki dini tesisler diyor direkt. Ki mesela onların dini tesislerinde sadece Pazar günleri buluşulur. Bizde bir günde 5 vakit namazımız var. Tabi olsun dini tesisler kapansın demek istemiyorum ama önlemler alınsın. Mesela ilk başladığında nasıl geldi? Camiler bizim Pazar yerini istediler, Behiç Erkin spor tesisini istediler. Sınırlı açtık. Kimse bundan zora girmesin. Eğer kuralları hiçe sayarsak bunun ceremesini çekeriz. Ne deniyor. El hijyenine dikkat et, mesafeni koru, maskeni tak yüzde 90 engeller COVİD’i diyor. Bakın dikkat çekici bir şey. Eylül ayını geçtik Ekim’e geldik. Grip vakası yok. Bu önlemler sayesinde. Çocuklar okullar gitmiyor. Bir de bunun sayesinde. Çünkü çocuklar okuldan alıp birbirlerine taşıyor. Şimdi bu aylarda biz salya sümük geziyorduk. Ama niye? El hijyeni var, maske var mesafe var. Türk halkı el yıkamayı yeni öğrendi. Şimdi nesil mükemmel” ifadelerini kullandı.

FARKLI İŞLER YAPMAYI SEVİYORUM
Tepebaşı Belediyesinin devam eden yatırımları hakkında konuşan Ataç şunları söyledi: “Şu dönemde bizim en büyük şansımız Tepebaşı’nın yaratmış olduğu bir güven ortamında bağışlar geliyor. O bağışlar devam ediyor şu anda. Kendi ufak tefek şeylerimizde var ama yeni yatırımlarda Fatih Mahallemizde bir kreşe başladık. Tahmin ediyorum Haziran veya mayıs ayı gibi olur onu kasım ayı gibi tamamlanıyor. Bir bağışçımız Canan Şeker Hanım kendi geldi. Bağış yapmak istiyorum dedi. Biz yönlendiriyoruz şehrin şuna ihtiyacı var gibi. O da kreşler çok az. Ama belediyelerin kreşleri çok azdı. Bunları daha artırarak en azından birkaç mahalleye hitap edecek gibi. Ne diyeyim 10-15 bölgede kreş yapılabilir. Bu kreş 150 çocuğun yararlanabileceği bir kreş. 4 etkinlik odası var. 1 amaçlı salonu var. Bir kış bahçesi var. Açık bahçesi var. Kreşte bahçe çok önemli. 17 Aralık gibi hizmete açmayı planlıyoruz. Şimdi özellikle mahalleleri tarayarak yapıyoruz. Ben genelde farklı mahallelerde farklı işler yapmayı seviyorum. O ihtiyaçları biliyoruz. Mesela ağız ve diş sağlığı merkezini Şirintepe’de açtık. Spor salonunu Yeşiltepe, Şirintepe Sütlüce bölgesini kapsayacak yerde açtık. Mesela Sütlüce’de bir gençlik merkezi açtık. Yeşiltepe’de bir deneyimli kafe açtık. Şirintepe’de iki tane belde evimiz var. Bunlar önemli. Hedefimizde Fevzi Çakmak var. Oraya bir kreş planlıyoruz. Yerini falan tespit ettik. Bu şekilde gidecek. Ama bu dönemde yine bir bağışçımızla birlikte Metin Özöğüt konukevini açacağız. O da Kasım ayında tamamlayıp oraya yaşlılarımızı almaya başlayacağız. Konukevi bir yönde sosyal tesislere başladığımda Almanya’dan bir yönetici geldi ve randevu istediler. O zaman da bu Alzheimer merkezinin inşaatları devam ediyordu. Almanya’dan gelen kişiyle konuştuktan sonra beni Almanya’ya davet etti. Bazı şeyleri yaparken dikkat edin hatalı yapmayın dedi. Mesela böyle tesislerde kapılar hep dışarıya açılır, hiç basamak olmaz, eşik olmaz dedi. Kimsenin en ufak bir şeye takılmaması lazım dedi. Biz bunlarla bir takım şeyleri doğru yaparak hareket ettik. Frankfurt’a gittik. 4 gün geze geze bitiremedik. Hem çok hem güzel. Mesela montaj atölyesini orada gördüm. Bu Alzheimer merkezini orada gördüm. Orası bana okul gibi oldu. Şimdi yurtdışına ne zaman çıkarsam bulabilirsem bir engelli merkezini geziyorum.”

TÜRKİYE’DE İLK VE TEK
Montaj atölyesi hakkında bilgi veren Ataç, “Türkiye’de yüzde 12-13 civarında engelli çocuğumuz var. 20 yaşın üzerinde engellilerin gideceği hiçbir yer yok. Maalesef evlerine kapanarak aylarca çıkamıyorlar. Fatura yatırmaya gidemiyorlar. Biz bu çocukları bu vaziyette bulduk. Evden 7-8 ay çıkamamışlar. Eller kasılmış, kolları kasılmış. Şimdi bu çocuklar montaj yapıyor. Normal insan gibi bir takım şeyleri vurgulayabiliyorlar. Fırsat verince her şey çok farklı noktaya gidiyor. Biz 2014’te açtık 6 yılda 4 milyon adet montaj yaptılar. İnanın biz sağlamlar otursak yapamayız. Kaytarırız, çişim geldi, sigara içeceğim, çay içeyim bilmem ne… Bu güzel çocuklar o kadar sabırlı ki… İşten de kaldıramıyorsun yemeğe zorla gidiyor. Sadece işine bakıyor. Kafalarının arkasında hiçbir hinlik yok. Sadece sevgi var. Bizim merkezden sonra Nadir Küpeli’ye anlattım. Buranın parçaları sizin oradan geliyor. Gel bir şubesini de sizin oraya açalım dedim. Hemen abi dedi. Sen bize bir bina hazırla biz onların dizaynını falan verdik. Hemen hazırlandı. Yaşam Köyündeki çocukları eğitilmiş durumda ve eğiticileriyle birlikte aktardık. Alttan biz yetiştiriyoruz zaten. Bir yılda ki 3-4 ay çalışamadılar. 800 bin adet parça yapmışlar. Bu şaka falan değil parça başına bu çocuklar para alıyor. Ha ellerine çok mu geçiyor. Hayır, değil. Ama yapılan iş o kadar değerli ki. Bunların hepsi üretime gidiyor ve Arçelik bunu kullanıyor. Geçen müdürle birlikteydik. O dedi abi nereden aklına geldi bu diye. Valla bilmiyorum akıl ettik, Almanya’da gördüm dedim. Çok kıymetli. Bunu gelirlerse diğer OSB bölge başkanlarına gösterelim, görsünler. Gittikleri yerde yapsınlar. Bu yapılmayacak bir şey değil. Eskişehir’de diğer bireysel olarak fabrikalar istedik. Birinde 11 tane çalışıyor Baycan’da, hakikaten buradan çok teşekkür ediyorum. Neden diğerlerinde olmasın. Bize montaj işini veremeyecek neden olmasın? Bununla beraber Baycan’la TOKİ’de evden çıkamayan kadınla başladık. Evden çıkamayan 6-7 kadınla birlikte birtakım montajları yapıyoruz. Bu da farklı bir çalışma. Kadın çalışmak istiyor. Ya evden çıkamıyor ya izin alamıyor. Neleri var. O zaman evinde yapsın, dizi seyretmesin. En az 4-5 saatini verse bir para kazanacak. Bu daha fazla büyümedi. COVİD girince durdu tekrar harekete geçirmek istiyoruz. Neticede Türkiye’de hem bizim Yaşam Köyünde yaptığımız hem Nadir beyin OSB’de yaptığı ilk ve tek projeler” dedi.

KENTİMİZ PARMAKLA GÖSTERİLECEK
Sazova’da yarım kalan kültür merkeziyle ilgili konuşan Ataç, “Şimdi mesela yarım kalmış bir kültür merkezimiz var. Burası o kadar güzel ki. Biz oranın dış cephesini yaptık, sağlamlaştırılması yapıldı, kolonları elden geçti, temelleri açtık hani bir şey var mı diye. Sapasağlam. Buradan Eskişehir halkına sesleniyorum. Biz çok ciddi bağışlar bekliyoruz. Şöyle ki bu merkezi bitirebilirsek o merkez dünyada tek engelsiz kültür merkezi olacak. Üste 600 kişilik bir konser salonu yapılacak. Orada çocuk senfoni çalışacak. Alttaki atölyelerde bu montaj atölyesi gibi atölyeler olacak. Eğer engellilerle sağlamlar birlikte çalışırsa karşılıklı etkileşimler çok iyi oluyor. Eskişehirli gelsin bunu yapalım, olağanüstü bir başarı olacak. Bizim değil Eskişehirlinin başarısı olsun. Ama çok değerli olacak. Nelere para harcıyoruz. Bunu Eskişehirli çok rahat çöze. Ben bunu birkaç kişiye teklif ettim. Hayır dediler ama başka gereksiz işler yapılıyor. Ama gerekli şu işi bir türlü çözemedik. Bunu yapacak insanlar ve gerçekten kentimizin parmakla gösterilecek bir başarısı olarak bütün dünyaya yansıyacak” diye konuştu.

KADIN ÜRETİCİLER EKİM ALANLARINI GENİŞLETTİ
“Eskiden yediklerimizin tadını şimdi alamıyoruz” yorumunun ardından belediyenin tarıma verdiği desteklerden de söz eden Ataç,  “O zamanlar tufanda diye bir tabir vardı. Seralar yoktu. Antalya’da ilk orada yetişirdi vilayetlere dağılırdı. Sadece Antalya değil ılıman iklimin olduğu yerlerden. Tabi çaltıda maltıda bizim domates çıktığında onu tercih ederdik. O daha ucuz ve lezzetli olurdu. Ama bakla olsun domates olsun salatalık olsun ilk geldiğinde turfanda tabir edilirdi. Ama şimdi hem melez tohumlar, seralar, ilaçlar, gübreler çok farklı noktaya geldi. Domates 12 ay kesmiyor ama Eskişehir’de yeri domates çıkıncaya kadar diğerlerine domates mi denir ne denir? 12 ay domates var ama lezzet yok. Şimdi köydeki veya kırsalda yetişen bu ürünün değerlendirilmesini istiyoruz. Onun için kadın üreticilerle birlikte bu programa başladık. Burada tabi Tepebaşı Belediyesinin beldeevleri, deneyimli kafeleri gibi kadınlarla yaptığı birçok iş var. Ondan dolayı kadın projelerinin deneyimli belediyesi olarak üretim konusunda da çok iyi işler çıktı. Şimdi 3 noktada yapılan Pazar var. Salı günleri Uluönder Mahallesinde hastanenin yanında. Orada yeni başladı. Perşembe günleri eski mit dediğimiz Tepebaşı Kültür Merkezinde var. Ama o kış olduğunda Hanımeli Sokağına giriyor. Kapalı olsun üşümesinler diye. Bir de cumartesi günleri Batıkent Beldeevinin olduğu yerde var. 3 yerde satış oluyor. Buradaki konu u: Kendi yetiştirdiği ürünü getirecek. Bu yoğurt da olabilir, peynir de olabilir, ördüğü bir şey olabilir. Hazır alıp satamaz. Her şey var. Bu kadınlarımız para kazandıkça kendilerine geldiler. Ciddi bir ekonomiye kazandılar. Biz de bu işi çok ciddi takip ediyoruz. Mesela Cumhuriyet Köyünde bir kadınımız kereviz, salata, barbunya, biber, kamber gibi birçok şey yetiştiriyor. Şimdi burada 2019’da 7 dekarda yetiştirmiş. Şimdi işi artınca 10 dekara çıkmış. Mesela Kızılinler’den, ekmek, dut, ceviz üreten kadınımız 20 dekardan başlamış, 29 dekara geçmiş. Kızıinler yine 10 dekardan 15 dekara çıkmış, Satılmışoğlu’nda 2.4 dekardan 4 dekara çıkmış. Şimdi bir de ağaç ola yerler var. Ciddi bir takip ve başarıyla bu işi götürüyorlar. Burada kazançları çok iyi” dedi.

MANDIRA EVLERİ KURMAK İSTİYORUM
Eskişehir’in tarımda markalaşması için kooperatif kurulabilir mi? Sorusunu yanıtlayan Ataç, “Bir gün Bodrum’da bir markete girdim. Sebze meyve alacaktım. Bir baktım etiketlerin hepsinde Eskişehir yazıyor. O kadar hoşuma gitti ki. Ondan sonra ilgim artmaya başladı. Bizim Sakintepe, Cumhuriyet Köyünün olduğu bölge, Fevziçakmak’ın büyük bir bölümü bütün buradan çıkan ürünler İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlere gidiyor. Mesela Keskin’de dönümlerce domates ekiliyor. Tarla domatesi olduğu iiçin taep de fazla oluyor. O yüzden Tepebaşı bölgesi çok ciddi tarım yapılan bahçe zirai denilen konuda çok başarılı ve çok da iyi işler çıkıyor. Bu kadınlarımızın kendi bahçelerinde ya da yakınlarındaki tarlada yetiştirdikleri ürünler bunun farklı bir versiyonu oluyor. Bugün iyi tarı dediğimiz fazla gübre kullanmadan basit şeylerle ürün elde ediyorlar. Bugüne kadar hep ellerinde kalıyordu ya da sağa sola dağıtıyorlardı. Şimdi bu paraya dönüşmeye başladı. Onların mutluluğunu pazara gidelim konuşun onlarla. Yumurta ihtiyacım olduğunda oradan alıyorum. Yazın domatesleri oradan alıyorum. Biraz önce bahsettiğimiz domates kesildiğinde meyve gibi kokardı. Şimdi onları tekrar hatırlamaya başladık. Orada belli bir yaş üstü Allah korusun kanser hastalarını rahatça tüketebilir. Bu hepimizin başarısı. Benim şöyle bir düşüncem var. Köylerimizde hayvancılık yapanlarımız var. Bir süt algısı olarak sattığında para kazanmıyor. Ama bir sütü yoğurt yapıp sattığında para kazanıyorsun. Mandıra evler diye bir düşüncem var. O sütle peynir yapmasını öğretip, kaymak gibi… Peynirin birçok çeşidi var. Üretici bunları yapmayı öğrenip katma değere dönüştürecek. Bunu yaparken hijyenine dönük çalışması, sütü yağıyla kullanması veya ayrıştıracaksa oradan kaymak yapacaksa kaymağı yapması. Veya şişeleyip yarım yağlı süt deyip günlük süt olarak satabilir. Ama orada kadınlarla konuştuk. Türkiye kendi karnını doyuran 7 ülkeden bir tanesiydi. Bu hükümet gelinceye kadar öyleydi ama şimdi otu da mercimeği de fasulyeyi de ihraç ediyoruz. Yunanistan ile aramızı açıp Yunanistan’dan aynı dönemde pamuk aldık. Pamuk üreticisinin pamuğu tarlada kaldı, Yunanistan’dan pamuk geldi. Birde neredeyse harbe gireceğiz” ifadelerini kullandı.

ŞEHİRDE YAŞAMANIN KRİTERLERİ VAR
Haziran ayının sonlarında kurulan GESİKOOP ile ilgili de bilgi veren Ataç, “Belediyemiz bir kooperatif kuruyor. Üye olanlar bu lisanslı firmayla biz topladığımız ambalaj atıkları üzerinde çalışıyordu. GESİKOP, disiplin altına alınmayan sokak toplayıcıları. Bunları topladıkları ambalaj atıklarıyla sıfır atık programına monte etmektir. Eskişehir’de 4-5 noktada ilk sıfır atık belgesini alan belediyeyiz. Burada amaç onlara statü oluşturmak. İki kamu yararı var. Kaliteli disiplinli atık toplama. Yani çöpü karıştırmadan ayrıca çıkan karton atıklarını toplayıp lisanslı firmaya götürmek. Ona da GESİKOOP deniliyor. Onun da açılımı şöyle: Tepebaşı Geri Dönüştürülebilir atık toplayıcıları sosyal işletme kooperatifi. Bu tabir ilk defa kullanılıyor. Ve bu sokak toplayıcıları bir kooperatif kurdular. Burada 22 Türk ortağı var, 16 tane Afgan ortağı var, 4 Iraklı, 3 Suriyeli ve 1 Uygur Türkü. Şimdi artık onlar da işin içine giriyorlar. Bunu statü haline getirip disiplini toplayı sağladık. Sadece kooperatif üyeleri toplayabiliyor. Üye olmayanlar toplayamıyorlar. Bunu da zabıta ekipleriyle takip ediyoruz. Çocukların toplaması yasak. Kooperatifin amaçlarından bir tanesi de çocukların eğitimine değer vermek veya destek vermek. Ayda 40 tonu buluyor toplanan atıklar. Buradan Eskişehir halkına teşekkür ediyorum. Bu konuda çok hassaslar. Bir kutuları kaybolsa hemen telefon ederler. Bu belediye başkanlığımı kaybettiğim dönemde bana ulaşırlardı. Eskişehir bu konuda çok hassa. Tek sıkıntımız zamansız çıkartılan çöp. Bazı noktalarda kasıtlı yapılıyor gibi bazı noktalarda siyaseten yapılıyor gibi. O kadar eğitim yapıyoruz, reklamlarını yapıyoruz. Bir de öğrencilerin olduğu mahallelerde onlar geç geliyorlar sabah giderken çıkartıyor. Onu gören başkası da onu görünce çıkartıyor. Böyle sıkıntılar oluyor. Öyle şeyler gördüm. 8’inci kattan aşağıya çöp atıyor. Bu hiç yakışmayan bir şey. Şunu hepimiz biliriz. Bir şehirde yaşamanın bedelleri vardır. Kriterleri, kırmızı çizgileri vardır. Buna uymak zorundayız. Benim hiç cezacı tarafım olmadığı için gidin ceza yazın demiyorum” dedi.

BÜYÜKŞEHİR OLSANIZ 100 MİLYON EURO HİBE VAR
Son olarak REMOURBAN projesine değinen Ataç, şu ifadelerini kullandı: “2013 yılında Brüksel’de AB Parlamentosunda bin belediye başkanı bölgemizdeki karbon ayak izini azaltmak için bir imza attık. Buna başkanlar sözleşmesi deniliyor. Attık ama arkasından bir bilgi, sürdürülebilir enerji planınızı hazırlayın ve gönderin. Önce nedir ne değildir bakıyorsun ve 3 ayda hazırlanıp gönderildi. O projeyi imzalıyor veya imzalamıyor reddediyor. Reddettiği zaman yapabilecek bir şeyin yok. Bu hibe programlarına girebilmenin kriteri. Türkiye’de şu anda bir elin parmakları kadar belediyelerin enerji eylem planlarının geçerliliği var. Bunlardan bir tanesi de Tepebaşı Belediyesi. 2014’te REMOURBAN projesine girdik, karşılığında 3 şehir İngiltere-Nothingam Belediyesi İspanya-Valladolid Kent Konseyi Belediyesi ve Türkiye’den Tepebaşı Belediyesi. Bu 3 konsorsiyuma verildi ve 3 konsorsiyumun toplam 23,8 Milyon Euro hibeydi. Buradan 5 milyon Euro hibeyi Tepebaşı Belediyesi aldı. Aldı derken al bu 5 milyon Euro hibeyi demediler. Şimdi 5 yıllık süreçte o proje içinde gösterdiğin bir şehir parçasını akıllı kent haline getireceğini söylüyorsun. Biz Yaşam Köyünü gösterdik. İşte orada 57 dublex villa ve 37 dönüm içerisinde. Orası bizi mülkiyetimizde olduğu için çalışmalarda engel çıkmaması lazım. Onun için kendi mülkiyetimizde yaptık ve 5 yılda da bitirdik. Bu 4 ayaklı bileşenli bir projeydi. Bir oradaki konutların bütün izolasyonları, yalıtımları değişti. Enerji kayıpları minimuma indirildi. Ondan sonra enerji için güneş enerji panelleri konuldu. Orada yaklaşık 660 tane panel var. O güneş panelleri de ilk uygulanan panel. Bunlar çatı örtüsü olarak tabir ediliyor. Yüksek teknoloji ile bitirildi. Binalarda enerji verimliliği çok önemli. Bu iyileştirmeleri yaptıktan sonra enerji tasarrufunda yüzde 53 karbon emisyonunda da yüzde 63 tasarruf ediliyor. Çok ciddi rakamlar. Bunun arkasından sürdürülebilinir ulaşım vardı. 4 tane yüzde 100 elektrikli otobüs, 20 tane hirbit araç, 30 tane akıllı elektrikli bisikletle bu sistem hayata geçti. Yüzde 100 elektrikli otobüsleri ilk kullanan belediyeyiz. Bir tanesinin maliyeti 1 milyon Euro. Biz normal bütçemizle alamayız. Üçüncüsü bilgi iletişim teknolojileri. Burada bütün sistemi kontrol eden akıllı kent izleme portalı kuruldu. Bunun en önemli şeyi de yaygınlaştırma. Şimdi yeni bir fırsat daha doğuyor biz burada karbon ayak izinin azaltılması için 2020 yılında yüzde 23 azaltacağımız sözünü verdik. Şimdi iş değişti enerji ve iklim planı deniliyor. 2030’da yüzde 40 azaltacağımızın sözünü veriyoruz. Bu konu Tepebaşı’nın genç ekibin müthiş başarısı. Tepebaşı bundan böyle gelirlerini dış projelere bağlayarak hareket etmek istiyor. Böyle bir kabiliyetimiz de var. Biz geçen sene yüzde 97 bitirdiğimizde yüzde 65’te 6 ay uzatma istediler. Esasında son kapanışı Türkiye’de yapacaktık ama COVİD olunca online kapatabildik. Sistemi götüren genç İspanyol bir arkadaşımız var. Bize şunu dedi kimse yanlış anlamasın, Büyükşehir olsanız 100 milyon Euro hibe var. Onu rahat alırsınız dedi.”
Ercan Kardeşler Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi